10.Bölüm''Kabullenmek''

2.6K 206 352
                                    





Uykusuz geçen gecenin sabahında gökyüzüne büyük bir yorgunlukla baktım. Öğrendiğim gerçekleri düşünmek ve hastalanan Dilay'la gece ilgilenmek beni baya yormuştu. Yaklaşık iki saat kadar uyuyabilmiştim. Sürekli Arda ve Dilay'ın odası arasında git gel yapmıştım. Şimdi ise üstümü başımı değiştirmiş, kendime çekidüzen vermiştim. Arda uyanmadan Dilay'ın yanına gidecektim.

Yavaşça içeri girdiğimde tavana bakarak ağladığını gördüm. Hızlı bir şekilde yanına gidip peş peşe sordum. ''Ne oldu? İyi misin? Ağrın mı var?''

''Sorun yok, iyiyim.'' Sesi geceye göre şimdi biraz daha iyi çıkıyordu.

''O zaman niye ağlıyorsun?'' 

''Boş ver.'' 

''Hemen yataktan kalkıp bana neden ağladığını anlatıyorsun.'' O anlatmamaya yeminli olsa da ben inat etmiş, onu yatağından doğrultmuştum. Şimdi karşılıklı oturuyorduk.

 ''Ben bu evde defalarca hastalandım, yeri geldi hastanelik oldum. Hiç kimse senin benimle ilgilendiğin kadar ilgilenmedi, gece kalkıp yanıma geldi. Senin bu hastalığımda benimle ilgilenmen benim için büyük bir olaydı. Yaptıkların için teşekkür ederim.'' Gözlerim dolmuş, içim sızlamıştı. Onun için yaptıklarım biri hastalandığında yapılan normal ve sıradan şeylerdi. Aslında öyle çok büyük bir şey yapmamıştım. Bu kızcağızı ne hale getirmişseler onun için yaptıklarımı çok büyük bir fedakarlık sanıyordu. Bu çok acı bir durum.

Dilay'a içtenlikle sarılıp sessizce gözyaşlarımı akıttım. Bu kız kimsesiz kalmıştı. Çaresizce yatağa mahkum kalan babası onu koruyamıyordu. Ah, peki ya o adamın söyledikleri? Dilay ve Azrail kardeşti. O kendi kuzenini öldürmeye kalkışırken aslında öz kardeşinin canını alacaktı. Belki bu iki kardeş birbirlerinden haberdar olsaydı çok güçlü ikili olurdu. Sırtlarını birbirlerine dayar, her sıkıntının üstünden gelirlerdi. Şimdi iki düşman olmazdı.

Keşke, dedim içimden, keşke benimde bir abim olsaydı. Babama karşı beni ve annemi koruyup kollayan bir abim olmasını çok isterdim.

Gözyaşlarımı silip geri çekildim. ''Bu kadar duygusallık yeter. Hadi seni banyo yaptıralım, ılık bir duş sana iyi gelir.'' Ayağa kalkıp yataktan çıkmasına yardım ettiğim sırada Dilay'ın karnı guruldadı. İkimizde güldük.

Dilay ''bence sen bize bir şeyler hazırla,'' dedi, ''ben kendim duş alırım.''

O odasındaki banyoya ilerlerken bende aşağıya inip atıştırmalık bir şeyler hazırlamıştım. Bunu yaparken yanımda kimsenin olmamasına rağmen çok çekinmiştim. Sanki suç işliyordum. Dolapları karıştırmak, izinsiz bir şey almak kendimi kötü hissettiriyordu. Bunu düşünmemeye çalışıp hızlıca iki tane sandviç hazırladım. Buzdolabında kola vardı. Hastaya kola vermek mantıklı mıydı? Çay olsa daha iyi olur ama daha fazla mutfakta kalmak istemiyordum. Neyse, önemli olan karnının doyması.

Tepsiye sandviçleri ve birer bardak kolayı koyup yukarı çıktım. Bir süre sonra da Dilay duşunu almış, kıyafetlerini giyinmiş bir şekilde yanıma geldi.

''Bu gece bitmek bilmedi, sabahlayana kadar ömrümden ömür gitti.'' İkimizde yerde oturup bağdaş kurmuştuk.

''İçinde bulunduğun durumdan dolayı zaman senin açından geçmek bilmiyor.'' Sandviçlerimizi yemeğe başlamıştık. Sıkıntılı bir nefes alıp verdiğinde çok merak ettiğim o soru aklıma geldi. Bir iki gündür oluşan samimiyetimize güvenerek sordum. ''Hamza'yı özlüyor musun?''

ANDROFOBİWhere stories live. Discover now