prologue.

1.8K 111 40
                                    

Siktiğimin dünyasında belaya bulaşmadan durabildiğim birkaç dakika bile yoktu. İnanın adrenalin için kıvranan kıçım bile büyüdüğüm ülkeye yerleşmemin üzerinden birkaç gün bile geçmemişken bu deneyimi yaşamayı istemezdi.

Herkesten biraz uzaklaşmak istediğim o gece ikinci defa düşünmeden verdiğim bir kararla sekiz yıldır yaşadığım Seul'ü terk edip, soluğu doğup büyüdüğüm sokakları çevreleyen Melbourne'da almıştım. Ulusal Park'taki yapay gölette yüzen birkaç kuğunun bir dilim ıslak ekmek için didişmeleri o an için susmak bilmeyen telefonumdan daha ilgi çekiciydi ve doymak için savaşmaları tüm dikkatimi üzerlerinde toplamışken bankta yanıma birinin oturduğunu farketmemiştim bile. Onu arkamda bırakırken sırtıma diktiğini bilmediğim bakışlarını da öyle. Nihayetinde bir yabancıydı.

Doğrusu, bir avcıydı. Nadiren kendisi için avlanan, neslinin tükenmeye yüz tuttuğunu söylediği o nadir kuşu arayan bir avcıydı.

Beni arıyordu.

Beni mahvetmek, dizlerimin üzerine çöküp canım için yalvarırken ağzımı silahının namlusuyla doldurmak için peşimdeydi ve bir canavar bile olsa, bir avcının sessizliğine sahipti. Peşimden gelirken adımlarını hissettirmezdi. Evimde, benimleyken nefeslerini duyamazdım. Ön kapıya taktırdığım aptal güvenlik kamerası gölgesini bile yakalayamazdı.

Dizlerimden tutarak iki yana ayırdığı bacaklarımı biraz daha aralayıp, tüm bedenini yavaşça baldırlarıma ittiğinde görürdüm onu.

Yalnızca izlerdi. Kapüşonunun altına gizlediği gözlerini göremesem bile bakışlarının titreyen göz kürelerimi kovaladığını biliyordum.

Bekliyordu. Sabırla.

Aptal kuşun avuçlarındaki yeme kanmasını bekliyor ve ince boğazını tek eliyle sardıktan sonra onu doyurmak istiyordu.

Bana daha önce benzerini yaşamadığım bir tatminiyeti tattıracak, bunu yaparken kemikli parmaklarını içimde kıvıracaktı.

Kuşu avlayacaktı.

Beni mahvedecekti.

***

bird's prey : kookminWhere stories live. Discover now