fast learner: 5

684 111 63
                                    

Theo'yu ziyaret etmek için hastaneye gittiğimde, annesi onun benimle görüşmek istemediğini fakat istersem aldığım çiçekleri içeri götürebileceğini söylemişti. Ona kalırsa oğlu kimseyle görüşmek istemiyordu ama biliyordum. Bunların başına benim yüzümden geldiğini düşünüyordu ve o cani göt çukuru onu daha fazlasıyla tehdit ettiği için kendini geri çekiyordu.

İdrak etmesi zor olsa da, şakasını yaparken eğlendiğim zamanların aksine güldürmeyen bir şekilde takip ediliyordum.

Bazen onu hiç hissetmediğim zamanlar vardı, ertesi gün onu çok yakınımda hissediyordum ve günün geri kalanı uyuşmuş dizlerimi dinlendirmek adına uyumakla geçiyordu.

Beni yalnızca hissiyatıyla gerdiğinin farkındaydı ama varlığını gösterip, ürkütmüyordu.

Kameralara henüz bir şey takılmamıştı. Parkenin pis gıcırtıcısı yalnızca ben üzerindeyken duyuluyordu ve evimde olduğu endişesine kapılacağım başka hiçbir şey yaşamamıştım.

Barakanın birkaç dakika önce farkettiğim bir aydınlatması vardı. Cılızdı. Fakat günler önce buraya tıktığım kuş kafesini ahşap tezgahın üzerinde, sapasağlam görmemi sağlayacak kadar yeterliydi. Buraya girmek zor değildi. Kayda değer bir kilidi yoktu ve bahçelerin arasında çit olmadını göz önünde bulundurursak, herkes rahatlıkla her işi için kullanabilirdi.

Buna o gün en az birkaç farklı kısmını kırdığımdan emin olduğum kafesin renovasyonu da dahildi.

Kafesle birlikte birkaç dolap kapağını sıkmak için kullanacağım yıldız tornavidayı alarak bahçeye yürüdüm. Adımlarım henüz çimenlere değdiği anda o aptal köpeği bu defa yalnız bir şekilde bahçemde görmüş, refleksle kendimi geri çekmiştim ve sırtım barakanın ahşap duvarına yapışmıştı.

"Siktiğimin," diye mırıldandım o da beni farkettiğinde. Beklediğimin aksine üzerime atlayıp, yüzümü on beş farklı yerinden ısırmadı. Eşelemeye ara verdi, heyecanlı diyebileceğim adımlarla dizlerim hizasına kadar gelip, çıkardığı diliyle bana aşağıdan baktı.

Bakışlarımı gökyüzüne çıkardım. "Tanrım," dedim kısıkça. "Sen de mi Seul'e dönmemi istiyorsun?"

Az önce tasmasında gördüğüm ve o an hatırladığım kadarıyla Petra, havladı. Bakışlarım yeniden ona döndü ve tornavidayı şortumun arkasına, belime yerleştirdim. Aptal sahibini tehdit etsem de ona zarar vermeyi isteyecek değildim.

Kafesi çimlerin üzerine bırakıp, yavaşça eğildim. Petra ona uzattığım avuç içimi biraz kokladıktan sonra başını elimin altına ittiğinde üzerindeki tüyleri yavaşça kaşımıştım.

"Aptal sahibin beni korkutmak için ısıracağını söyledi, değil mi? Sen iyi bir çocuksun." diye mırıldandım. İyi çocuk dediğimde heyecanla havlayıp, avuç içimi yaladı. Keyifle güldüm.

Etrafımda biraz döndü, kuş kafesini kokladı ve birkaç defa havladı. O an aklıma, bu iyi çocuğun kusursuz bir iz sürücü ve dominant bir tür olduğu yerleşmişti. Bana yardım edebilirdi. Etrafa kısaca bakınıp, sahibinin yakında bir yerlerde olup olmadığını kontrol ettikten sonra doğruldum ve kuş kafesini de yanıma aldıktan sonra "Umarım o serseri sahibin evimi basmaz." diye mırıldandım.

Beni evin içine, koridoruma kadar takip etti. Kafesi bir kenara bıraktığım sırada zemini bir süre kokladı. Ben vereceği tepkiyi beklerken bir anda durdu, birkaç defa havladı ve geldiğimiz yöne doğru koşmaya başladı.

"Siktir," diye mırıldandım, peşinden koşmaya başlamadan hemen önce. Bahçemi geçti, benden sonraki belki altı, belki yedi evin bahçesini daha geçti ve en sonunda birinin onun türü için yapıldığı belli olan ufak kapısından içeri girdi. O evin bahçesinde durduğumda nefes nefeseydim.

bird's prey : kookminDonde viven las historias. Descúbrelo ahora