i prefer creative: 12

849 109 76
                                    

Ailemin durumu hiçbir zaman küçümsenebilecek rakamlarla ifade edilmemişti. Sağlık ve sıhhat içinde büyümüş, birçok yaşıtımın imkanının olmadığı deneyimler yaşamıştım. Para, popülerlik, ilgi odağı olmak gibi şeyler bana yabancı değildi.

Beni heyecanlandıran bu büyük balo salonunun gösterişli dizaynı ya da devasa avizenin göz alıcı ışıkları değildi. Suitler içindeki genci yaşlısı bir dolu erkek veya şık elbiselerini değerli mücevherlerle süslemiş onlarca kadın da değildi.

Jungkook'un üzerimden ayırmadığı bakışları arasında ilk yudumunu aldığım kırmızı Bordeaux damağımda o alışkın olduğum uyuşmayı bırakarak boğazımdan aşağı kaymıştı ve bütün, iyi pişmiş bir biftek tabağımda dinleniyordu. Piyanodan yükselen melodiye odaklanabildiğim söylenemezdi. Parmaklarının masadaki ritmini takip ediyor ve ben gerginlikten patlamadan veya o masanın üzerindeki her şeyi yere serdikten sonra beni üzerine yatırmadan önce lavabo molası kullanabilir miydim merak ediyordum. Sormaya istekli olduğum da söylenemezdi.

Boğazımı temizledim. Gözlerinden güçlükle ayırdığım bakışlarımı insanlarda gezdirirken avucumla sardığım çatalın sapını sıktım.

"Buraya beni izlemeye mi geldin?" diye sordum hala ona bakmıyorken. Güldüğünü duydum.

"Alışılmadık bir şey yapmıyorum." dedi. "Menüde olmayan bir şey yemek istediğim için de mekanı yargılayamam."

"Sorun menüde değildi." dedim kısıkça. "Geniş bir skalası vardı."

"Ben iki sayfalık, dar bir menüden yiyeceğim." dediğinde başımı tabağımdan kaldırıp, gözlerine baktım. Hali hazırda bakışlarımı kovalayan gözleriyle buluştuğum sırada ağzıma götürdüğüm çatalı tutan elim yavaşlayarak durmuştu.

Ağzı çok iyi laf yapıyordu. Gerçekten iyiydi, fenaydı.

Yemeye döndüğümde başka bir şey söylemedi ve bakışlarını üzerimden ayırarak etrafta gezdirdi. Umursamazca bakınıyordu.

"Dürüst ol." dedim biraz sonra, saf bir merakla. "Buraya neden geldik?"

"Gizli bir görevdeyim." dedi bana dönerek. "Gece bitmeden bulmam ve konuşturmam gereken biri var."

Genişçe güldüm.

"Dalga geçme." dediğimde tek kaşını kaldırarak sırıttı.

"Birlikte güzel bir akşam geçirmek için geldik, sarışın." dedi. "Dilersen geceyi de bizim yapabiliriz. İstediğini söylemen yeter."

Kaşlarımı kaldırdım. "Seninle yatarsam tüm bu ilginç davranışlar sona erecek mi?" diye sorduğumda kaşlarını hafifçe çattı.

"Tüm bu ilginç davranışlar?" diye sordu, tırnak içine alırcasına.

"Biliyorsun." dedim omuz silkerek. "Bir anda bir yerlerden fırlayıp, bir şeyler ima etmen. Dokunuşların, tüm o öpücükler... Bunlar duracak mı?"

"Bunlardan kurtulmak istiyor musun?" diye sordu bu defa. Sessiz kaldığımda bakışlarını gözlerimden çekti ve genişçe güldü. "Beni öldürürsen belki. Hayaletimin sana musallat olmayacağının garantisini veremem."

Hayatımda bir yeri vardı. Çemberin içinde olmasa bile sınırına çok yakındı ve bundan sonra geri adım atmayacağını biliyordum. Hep daha da ilerlemek, çemberin merkezine yerleşene kadar durmamak ve sonrasında onu daraltmak isterse durum neye evrilirdi, tahmin yürütmek zordu. Onun gibi biriyle farklı şartlarda tanışmış olsaydık daha farklı bir yerde olabileceğimizin ihtimali beni heyecanlandırmıyordu. Onu bu haliyle, bu evrende ve bu zaman diliminde arzuluyor oluşum tüm alternatiflerin önüne geçiyordu.

bird's prey : kookminWhere stories live. Discover now