let me go: 14

819 92 107
                                    

Cadılar Bayramı'nın esasında Paganizm'in* himayesinde bulunan toplulukların hayaletleri kovmak için kostümler giyip, şenlik ateşi yakarak yaz sonundaki hasadı karşılamalarının kutlaması olan Kelt Samhain Festivali'nden evrildiğini biliyor muydunuz? Birkaç kutu bira devirip, sosisli yemek ve şanslıysam Jungkook'la hiç karşılaşmamak adına, biraz da Rome'nin zoruyla geldiğim panayırdaki görevli anlatmıştı. Ortamlarda satılacak birkaç hikaye anlatıyor, Rome de dahil genç kadınlarla flörtleşiyor ve bir saniye bile susmak bilmiyordu.

"Solunuzda Siyah Oda var." demişti flörtöz bir tavırla. Çiğnediği sakız dişlerinin arasından sarkarken sırıtışı midemdeki tüm sıvıyı boğazıma doğru itmişti. "Bu panayırın en korkunç çadırı olabilir çünkü içerisi zifiri karanlık ve siz ışığı kovalıyorsunuz. Üstelik içeride sizi yanıltmaya bayılan hayaletler var. Tavsiye etmem ama partnerinizle geldiyseniz," Fısıldayarak ekledi. "Yiyişmek için harika bir mekan."

Gülüşen insanlara hafifçe buruşturduğum yüzümle bakınca Rome'den dirsek yemiştim.

"Eğlenmene bak biraz." demişti homurdanarak.

"Emin ol yatağımda The Walking Dead izlerken daha çok eğleniyordum." dedim, sweatshirtüme bulaştırdığı sahte örümcek ağını silkelerken. Ölü Gelin kılığındaydı, olması gerekenden daha mavi görünse de dert etmişe benzemiyordu.

Biraz daha homurdandı. O nihayetinde dikkatini sözüm ona tur rehberimize verdiğinde, an kolladığım sıvışma operasyonum için harekete geçmiştim.

Kalabalıktan sıyrılıp arkamızda bıraktığımız bira standına yürürken sesli bir nefes verdim. Nirvana baskılı sweatshirtüm kostüm giymiş herkesten daha çok ilgi çekiyormuş gibiydi ve buraya gelirken aksini amaçlamıştım. Can sıkıcıydı.

Görevliden bira isteyip, cebimden çıkardığım banknotu standa bıraktığım sırada bakışlarım etrafta geziniyordu. Tüm fantastik, alternatif, distopik, ütopik evrenler ve kurgusuz, kuralsız film karakterleri birbirine girmiş gibiydi.

"İşte biran." dedi, dikkatimi üzerine çeken görevli. Ona döndüğümde parayı bana doğru itti ve gülümseyerek ekledi. "Müesseseden."

Bunca çekici karakterin arasında flört edecek başkası yok muydu gerçekten? Dümdüz giyinmiştim, ilgi çekmemeyi hedeflerken birden fazla kişinin odak noktası olmak beklenmedikti.

"Teşekkürler." dedim dalgınca. "Sadece ödeyeceğim."

"Pekala." dedi ısrar etmeden. Rahat bir nefes vereceğim sırada "Öyleyse bir tane de bana ısmarladığını varsayacağım." diye devam etti. "Buna ne dersin?"

"Üzgünüm ama takılmaya can atmıyorum." dedim ona dönüp, sebepsizce mahçup bir gülümseme sunarak. "Havamda değilim."

"Anladım." dedi ellerini teslim olurcasına havaya kaldırarak. "Sadece burada sıkılıyorum ve diğer herkesin aksine en az benim kadar sıkılıyormuş gibi görünen yalnızca sen varsın."

Dirseklerini tezgaha yaslayıp, hafifçe bana doğru eğildi ve yüzündeki gülümsemeyi bozmadı.

Cevap vermedim. Bakışlarım üzerinde durduğum, çadırlar ve standların arasındaki uzun patikanın en sonunda dikilen silüete takılmıştı. Akşam olduğu için simsiyah kostümü dışında yalnızca yüzündeki beyaz çığlık maskesini görebildiğim Ghost Face doğrudan bana bakıyordu.

Biraz sonra nereden çıkardığını anlayamadığım telefonun cılız ışığı, elideki siyah eldiveni görmemi sağlamıştı. Telefonum cebimde titrediği sırada yüzünü telefondan kaldırmıştı ve sebepsizce, maskenin ardında gülümsediğini hissettim. Orada dikiliyordu, bana mesaj atıyordu. Kim olduğunu biliyordum, bundan nefret etmiştim.

bird's prey : kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin