13: sneakers on harley's

1K 110 171
                                    

Rengarenk bir duygu durumu skalasına ve şimdilerde sekteye uğramış ve gelecekte yalnızca benimle devam edeceği parlak bir seks hayatına sahip olsa bile duymaktan hoşlandığı kirli kelimelerin arasında yalanlar yer almıyordu. Birçok şeyden önce ona yalan söylenilmesinden nefret ederdi ve söylemekten de mümkün olduğunca kaçınırdı. Sesinin titrediği anlarda bile doğruyu konuşmak, yalanın getirdiği istiflenmiş özgüvenden daha değerliydi onun için.

Henüz altı yaşındayken balığı Lori öldüğünde ona onun muhtemelen evine, okyanusa döndüğünü söylemişlerdi. Muhtemelen kelimesinin anlamını bilmiyordu ama bu cümle onu tatmin etmişti. Küçük, beyaz bir yalana tutunmuştu ve gerçeği ilk öğrendiğinde hissettiği, hiç de küçük olmayan o sancının tadı hala kalbinin en ücra köşelerinden birinde yer alıyordu.

Sorsanız, böyle anlatırdı.

Hatırlayabildiği en eski yalan buydu. Ona en yakınları, ebeveynleri tarafından söylenmişti. Herkesten gelebilirdi. Herkesten. Dolayısıyla ben asla yalan söylemem demezdi, böyle söyleyene de inanmazdı.

Benim de büyürken, ergenlikte ve yetişkinlikte asla unutmadığım şey, gerçeğin hiçbir zaman yalan farkındalığından daha fazla acıtmadığıydı.

Ama yalanlar, benden hiç duymadığı şeylerdi. Ona yalan söylemezdim. Efor sarf edilmiş, düşünülmüş her bir cümle dilimin ucuna yuvarlanırdı. Ona göre doğru veya yanlış, etik veya değil, romantik veya uçuk libidomun hakimiyetindeki her cümleyi söyler, soracağı her şeyi cevaplar, duymak istediği her şeyi anlatır ve kendime saklayacağım sırlarım yokmuş gibi davranırdım.

Ona kendimi yalnızca komşusu olarak göstermek isteseydim, yapabilirdim. İnanırdı. Yalanları sevmese de sezebilen biri değildi. Bazen de yalnızca dalgınlığına gelirdi. Zeka seviyesinden bağımsız şekilde düzensiz donmalar yaşıyordu, psikoloğu bunun travmalara bağlı tepkiler olduğunu söylemişti.

Travmaları... Ondan dinlemek istediğim, kendine bile anlatmadığı bazı karanlık anıları vardı. Ona olan merakım ve ilgim bedeniyle sınırlı değildi. Başta kalbi olmak üzere, ki bu kazanılması en zor olanıydı ve ben gasp etmekten geri durmamıştım, bedeni, ruhu, anıları, alışkanlıkları benimdi. Bana aitti.

Değil el sürmek, dilini uzatanı bir böcek gibi ezerdim.

"Annemin onayını kazanman benim için hiçbir şey ifade etmiyor." demişti o gecenin sabahında, verandamda dikilirken somurtarak. Alet çantasını karıştırıyordum, sırtım ona dönüktü.

"Emin ol bu canımı biraz bile yakmıyor." dedim dürüstçe. "Senden onay beklemiyorken, anneninki için çabalayacak değilim."

Biraz sessiz kaldı. İç dünyasına gömüldü ve penceremdeki yansımasından gördüğüm kadarıyla dalıp gitti.

"Yine de," dedim donukluğu biraz uzun sürdüğünde ona dönüp, sırıtarak. Şimdi bana bakıyordu. Tek kaşımı kaldırdım. "Annen beni biraz fazla sevdi."

Gözlerini devirdi. "Çünkü ona yalnızca iyi yanlarını gösterdin."

"Emin ol kulağına kirli şeyler fısıldamamı istemezdi." dediğimde onu güldürmüştüm. Eliyle ağzını gizlemiş, dudaklarındaki eğlendiğini belli eden mimikleri saklamaya çalışmıştı. "Ayrıca," diye devam ettim merakla. "Neymiş iyi yanlarım?"

"Bilmem." dedi ellerini sweatshirtünün ceplerine tıkarak. "Mezun olduğun bölüm, yaptığın iş, becerebildiğin diğer şeyler... Hepsi. Hepsinden etkilendi ve bu seninle olduğumuz şeyi tekrar gözden geçirmeliyim demek. Düşünsene, annemin beğenisini kazanmış birisin. Annem gibi biri olabilme potansiyelin var. Korkunç bir ebeveyn olurdun."

bird's prey : kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin