all yours, baby: 16

781 92 118
                                    

Yalnızca onun değil, benim düşüncelerimin de masumane tek bir yanı olmadığını onu ilk gördüğüm andan beri biliyordum. Belli kalıplara uymayışı beni rahatsız etmiş, ondan uzak durmak istememe sebep olmuştu ama soluklarını vücudumun her bir kıvrımında, onu da etimin santimlerce altında isteyen bir yanım daima var olmuştu. Direnişimin pişmanlığını yaşamayacaktım çünkü kendime karşı bile olsa doğru olduğunu bildiğim şeyi savunmuştum.

Olduğu kişiyi hiç saklamamış, ben yüzüne vurduğumda değişmeye çabalamamıştı. Henüz tam olarak neler yaptığını bilmesem bile benim etik bulmadığım, hatta çekindiğim belli başlı özellikleri ona göre normaldi.

Çekinceleri, geri adımları yoktu. Kendimi ona tam anlamıyla bırakırsam neler olabileceğini kestiremiyordum. Gözüm korkuyordu ama bu beni kendimi aptal hissettiren bir şekilde heyecanlandırıyordu.

Bunun sevgiden uzak, arzuyla kavrulan bir tohum olduğunun ve şimdilerde kasıklarımda filizlendiğinin de gayet farkındaydım ama her şeyin başında tek gecelik ilişki insanı olmamın bir sebebi vardı.

Biriyle birden fazla defa o şekilde temasa geçersem, ona alışırdım. Bu kadar kolaydı. Alışır, benimser, kendimi bir başkasına kapatırdım. Daha önce deneyimlemiştim ve sonunda benim için tarif edilemez bir acı vardı.

Jungkook gibi biri beni terk etmek gibi bir adım atmadan ben ona şans vermemek gibi bir inatçılık sürdürmeliydim. Benim düzenim buydu. Canım istediğinde canımın istediği kişiyi derimin altına sürükler, birkaç saat sonra yüzüne bakmazdım ki bu durumda genellikle hamleler karşılıklı olurdu.

Ama Jungkook farklıydı. Aniden ona karşı romantik hisler beslediğimden ya da aşk fikrine fütursuzca tutunmuş umutsuz bir hayalperest olduğumdan değil, bana yaklaşım şekli diğer herkesten farklı olduğu için farklıydı. Engelleyememiştim. Ben onun nereden, ne zaman geldiğini bile anlayamadan tüm kafamın içini doldurmuştu. Tüm gün onunla yaşayabileceğim aptalca erotik, nadiren romantik onca zamandan başka bir şey düşünemez olduğumda önlem almak değil, müdahale etmek için bile çok geç olduğunu anlamıştım.

Bir şekilde, hayatıma girip çıkan herkes gibi olabilirdi ama herkes gibi de olamazdı.

Bakışlarım tezgahtan kalkıp, ona döndüğünde belli belirsiz yutkunmuştum. Altına siyah bir eşofman geçirmişti. Çıplak sırtı bana, yüzü buzdolabının içine dönüktü. Hafifçe eğilmiş ve ben sırtındaki birkaç beni izlerken elimin tersini dudaklarıma bastırmıştım.

Çıkardığı cam süt şişesiyle birlikte bana dönmeden önce kapağı kapatmıştı. Yanıma yürüyüp, üzerine kahvaltı hazırladığı ada tezgaha bıraktı ve ısıtıcıdan kapandığına dair yükselen sese doğru kısaca baktı.

"Düne göre iyi görünüyorsun." dediğinde dikkatim dağıldı. Baktığı yöne baktım ama o bana döndü ve çenemi biraz sertçe kavrayarak yüzümü kendine çevirdi. "Yatağımda uyumak seni daha iyi bir duygu haline mi soktu?"

"Daha kaç defa sana çeneni kapatmanı söylemem gerekiyor?" diye sordum yüzüne baygınca bakıp, elini iterken. Dudağını dişledi. "Huzur içinde kahvaltımı yapamaz mıyım?" diye sordum, ne şekle girdiğini bilmediğim yüzümü gizlemek adına önümdeki tabağa döndükten sonra elime çatal alarak. Bir muz dilimine batırdığımda, metalin porselende kayarak çıkardığı rahatsız edici sese odaklanamamıştım bile. Aklım söylediklerindeydi ve pasif bir karıncalanma midemi dürtmüştü.

bird's prey : kookminOn viuen les histories. Descobreix ara