hide and seek: 2

864 108 65
                                    

Theo'ya arka bahçemdeki manyaktan bahsetmedim. Konumuz herifin birinin köpeğini bahçeme işetmesi ya da kuduz olduğunu ima etmesi değildi.

Theodore James Chamberlain az önce resmi olarak nefesimi kesmişti.

Yaş aldıkça oturan yüzü, lisedeki halinin aksine kemikliydi. Gür kirpiklerinin ardındaki yeşil irisleri ve sol gözünün hemen altındaki ben olmasa tanıyamayacağım kadar değişmiş, kumaş bir pantolonun sardığı bacaklarından ince belini çevreleyen kemere kadar bir centilmen görünüşü kazanmıştı. Siyah kazağının içine siyah gömlek giyişinden bahsetmiyorum bile. Siyah, uzun birkaç saç teli alnına dökülüyordu. Siyah, siyah ve yine siyah. Yine de, yeşil gözlerindeki ışıltıları saklayamayacaktı.

Kahve fincanını saran dudaklarıma diktiği gözlerini utanmazca gözlerime çıkardığında gerilen dudakları pasif bir gülüşün hakimi oldu. Yutmak üzere olduğum yudumdan daha sıcaktı. Tenim karıncalanıyordu.

"Üzgünüm," dedi ifadesini bozmadan. "Siktir, öyle büyüleyicisin ki."

Günün sonunda onunla boğulmak yerine boğazımı yakıp geçen kahveyle boğulmak üzereydim ve sorumluluk tamamen ona aitti. Seçimini akıllıca yapmalıydı.

"Telefonda arkadaş kalmak istediğini söyledin." dedim gülerek. Avucuyla ağzını kapattı.

"Dilimi sikeceğim."

Ağzı bozuk bir centilmen olarak düzeltmeme izin verin. Yine de duygularımızın karşılıklı olduğu gerçeğini saklamak gibi bir niyetim yoktu. Fakat uzunca bir süre, gecenin sonunda sabahında yalnız uyanmayacağımı bildiğim biriyle sevişmek gibi bir planım da yoktu.

Hadi ama, işi pişirip sonra ona sırtımı dönebileceğim biri değildi. Ne yazık ki.

"Sözlerine dikkat et." dedim kısıkça. Bastıramadığım gülüşüm dudaklarımı germişti. "Senin gibi bir centilmene hiç yakışmıyor."

"Kibar biri olmadığımı biliyorsun."

En azından zorba olduğunu kabul ediyordu. Lisedeyken birçok günahsız öğrencinin kabusuydu ve bununla hala gurur duyuyordu.

"Hiç değişmemişsin." dedim fincanıma uzanırken. "Fiziksel değişimin göz kamaştırıcı olsa bile."

"Büyüdüm, Jimin." dedi sinsi bir gülüşün sardığı dudak kıvrımları hemen sonra kendi fincanına yaslanırken. "Ama ateşimi söndürmedim."

Harika. Tebrik de etmeli miydim?

Tüm ısrarlarına rağmen ona onu arkadaşımdan daha fazlası olarak görmeyeceğimi ve en nihayetinde yatağıma giremeyeceğini söylediğimde suratındaki hezimetin tarifi yoktu. Yüzüne karşı ciğer dolusu bir kahkaha patlatmamak için kendimi o kadar çok kasmıştım ki midem ağrımıştı.

Theo'nun temas bağımlısı oluşu beni germemişti. Dokunuşlarını veya yakınlığını itmemiş, gerçek anlamda eğlendiğimi hissederek Melbourne'u karış karış gezmiştik. Üstelik bunu ayık kafayla yapmış ve damarlarım saf heyecanla kaynarken kendimi frenlemeyi bir saniye bile düşünmemiştim. Eve döndüğümde saat gece yarısını biraz geçmişti.

"Kabul etmem gerek, en yakın arkadaşımı özlemişim."

"Özlem giderebiliriz."

Dil çıkardığımda utanmazca yüzüme eğildi ve neredeyse dişlerinin arasında ezeceği dilimle birlikte ondan uzaklaştım. Yanaklarım gerilmiş, gülerken sırtımı evimin çelik kapısına yaslamıştım.

Ön verandadaydık. Yağmur başlamak üzereydi ve marketten aldığım birkaç parça dondurulmuş ürünü buzdolabına yerleştirmezsem eriyeceklerdi. Dilini ağzımda kıvırmak isteyen en yakın eski arkadaşımın umrunda olmayan bir detaydı.

bird's prey : kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin