|Vişne, Vanilya Ve Bergomat|

920 87 96
                                    

Uzun uğraşlar sonucu, Jin iyi olduğunu arkadaşıma kanıtlamıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Uzun uğraşlar sonucu, Jin iyi olduğunu arkadaşıma kanıtlamıştı. Artık evini özlediğini söylemiş, bu kadar misafrliğin yettiğini de eklemişti. Jimin ise bu kadar ısrara dayanamamıştı. Hem Jin eskisi kadar kötü de değildi, iyileşme gösteriyordu.

Jin, Namjoon'un arabasında önde otururken eliyle solda kalan kahverengi evi gösterdi.

"Evim şurası."

Namjoon evin önüne geldiğinde el frenini çekti. Onunla aynı evde olmaya çok alışmıştı ve şimdi ayrı kalmak, onu biraz yaralıyordu.

Beraber çok vakit geçirmişlerdi. Namjoon her seferinde Jin'in gülmesini sağlayan şeyler yapıyor, beraberken resmen çeneleri ağrıyordu.

Ne kadar gülüyorlarsa, o kadar eskiden de bahsediyorlardı. Jimin fark edemese de, onlar birbirlerinin çoğu kez yarasını sarmıştı.

Namjoon arabadan inip evi süzdü. Müstakil küçük bir evdi. Bahçesi ise az çok bakımlıydı fakat daha güzel kullanılabilirdi.

"Evin güzelmiş."

"Ah," arka koltuktan valizini aldı. "Zamanında yaşlı bi amcadan çok ucuza almıştım."

"Neden bu kadar ucuzmuş peki?" Dedi ona dönerek.

Jin dudak büktü. "Cinliymiş."

Namjoon gülerek çocuğun elinden bavulu aldı. Jin ise cebinden anahtarı çıkartıp bahçeye girdi. Evini özlemişti ve bir sürü çiçeği solmuştu. Fakat şu an bunlara odaklanmasını kesen bir şey vardı.

Arkasında ki devasa adam ona pek çok şeyi unutturuyordu.

Anahtarı deliğe sokup açtığında, boğazını temizleyerek arkasına döndü. Fazla yakınları fakat ikisi de çekilecek gibi değildi.

"Bıraktığın için, teşekkür ederim." Dedi mırıltı şeklinde.

Namjoon kafasını salladı. "İstemezdim."

Jin titrek bir nefes aldı. Kafasını eğip bir şey söyleyecekken, çenesine baskı yapan ellerle kafasını kaldırır ve düşünmesine dahi fırsat vermeden, dudaklarında bir baskı hissetti.

Beyni işlevini yitirse de, yapabileceği tek şeyi yaptı.

Pişman olacağını bile bile.

Dudaklarını açarak ağzına gönderilen dili kabul etti ve adamı tişörtünden tutarak içeri çekti.














Siyah kartını otomata okutup, dalgın adımlarla içeri girdi. Bugün pek bir hevesi yoktu ve kendine itiraf edemese de aklı hala dergide gördüğü fotoğraflardaydı. Zihninin bir kısmı ise annesinin kocası denecek o adamla meşguldü.

Kafasını dalgınca kaldırdığında, sekreteriyle konuşan adamı gördü.

Siktir ama! Gerçekten saçları bu kadar iyi olmak zorunda mıydı?

Find Your Ice Spirit || VminWhere stories live. Discover now