|Minik Aile|

430 46 30
                                    

''Yani anlayacağınız üzere, yazdığım limiti varsa, bu limite f fonksiyonunun x0 noktasındaki sağdan türevi denir.'' Namjoon dönüp sınıfa baktı. ''Anlamayan var mı?''

Sınıftan çıt çıkmayınca dudaklarını birbirine bastırıp kafasını salladı. ''O zaman tahtadakileri defterinize geçirebilirsiniz.''

Hepsi sesszice öğretmenlerinin dediklerini yapmaya koyulmuşken, duyulan zil sesi ile Namjoon da çantasını toparlamaya başlamıştı. ''Sayda yüz doksan üçte ki tüm örnekleri haftaya kadar çözmenizi istiyorum. Haftaya görüşürüz.''

''Görüşürüz öğretmenim!'' Namjoon tüm sınıftan aynı cümleyi duyduğuna gülümsemeden edemedi. Koluna astığı kabanı ve elinde ki kitaplarıyla sınıftan çıkarken son kez öğrencilerine el sallayıp sınıftan çıktı.

Geçen akşam Jimin'i aradağında sesi kötü gelmişti. Bu nedenle aklı bi kaç gündür yeğenindeydi. Ne olduğunu sorsa da Jimin anlatmamak için ısrarcıydı. Daha çok bi şey olmadığını, duygusal anına denk geldiğini iddia ediyordu. Namjoon ise buna inanmamıştı. Seokjin yoğun olduğu için bu konuyu ona da açamamıştı. Yugyeom olayından sonra başka bir öğrenci bulmak, güvenmek ve değer mi diye tartmak Seokjin için zor olmuştu. Bu sebeple küçük bir oğlan çocuğuyla çalışmaya karar vermişti. Onu baştan eğitmek sandıklarından daha zor ilerlediğinden, Seokjin de eve yorgun geliyor ve beraber vakit geçirdikten sonra direkt uyuyordu.

Bu düşünceler arasında okul koridorunda kahverengi kabanıyla öylece duran sevgilisini gördüğünde şaşırdı fakat gülmeden edemedi. Daha çok ne yapacağını bilemeden etrafa bakıyor gibiydi.

Onun daha fazla kayıp bırakmak istemediği için ilerledi. Gamzeleri iki yanında belirginleşirken, Seokjin nihayet ona doğru gelen sevgilisini fark etmişti. Gözlerinden galaksiler geçen sevgilisine kollarını açtı Namjoon. Seokjin bir kaç adımda evi olduğu bedene sarılmıştı sımsıkı.

"Hayatım."

"Çok özledim seni." Seokjin'in sesi boğuk çıkmıştı. Namjoon onun bir çocuk gibi mızmızlanmasına kıkırdadı. "Sabah gördün oysa."

Seokjin ondan ayrılıp, kınayıcı bakışlar attı. "Ben uyandığımda sen evden çıkıyordun. Beş dakika bile değildi."

Namjoon da bu durumdan memnun değildi. İç çekerek sevgilisinin gözüne değen saçları çekti.

"Sen özlemedin galiba." Dedi Seokjin alınmış bir ses tonuyla. "Utanmasan neden geldin diyeceksin."

Namjoon'un tok kahkahası kulaklarına ulaştığında Seokjin daha da sinirlenmiş, ona doladığı kollarını geri çekmişti. Namjoon kolları eski yerine koyarken konuştu. "Seni özlememem mümkün mü Seokjin? Keşke çok zengin olsam da çalışmak zorunda kalmasam. Böylelikle tüm gün senin yanında olabilirdim."

"Ağzın gerçekten iyi laf yapıyor. Nerdeyse inanacaktım." Dedi Seokjin gözlerini kısarak. Namjoon onu öpmemek için kendisiyle büyük bir savaş verdi. Dudaklarını birbirine bastırarak kendini tuttu.

"Okulda seni öpemem."

Seokjin anlamamıştı. "Hı?"

"Okulda seni öpemeyeceğimin farkındayım, sesli söyleyerek kendimi rahatlatmak istedim."

Bu defa da Seokjin'in kahkahası kaçmıştı dudaklarından. Adamın bu şapşal hallerine bayılıyordu. Kötü anların en büyük kurtarıcısıydı.

"Yarın ikimiz de izinliyiz," dedi dudaklarına bakarak. "Özlem gidermek için güzel bir gün."

Namjoon bu sözlerle büyük bir iç çekti. "Bugünün bitmesini iple çekeceğim."

Find Your Ice Spirit || VminWhere stories live. Discover now