Düzlüğe Çıkmak

539 57 19
                                    


Ofiste yaşadıkları güzel günün üstünden iki gün geçmiş, yeni bir haftaya başlamışlardı. Pazartesi sendromunun hiçbir etkisi yüzünde yoktu küçüğün. Mutlu ve hayatından memnundu. Sabahın erken saatlerinde ise gereğinden fazla neşeli olduğunu kendisi dahi biliyordu.

Taehyung'un ısrarlarına rağmen piste yürüyerek gelmişti. Hava güzeldi ve haftasonu hiç dışarı çıkmadıkları için haftaya yürüyerek başlamak istemişti. Üstelik Taehyung da oldukça yoğundu.

Pistin merdivenlerine geldiğinde hemen yanında duran arabaya gözleri takıldı. Junghoo gülerek arabadan inmişti. "Günaydın!" Dedi neşeli sesiyle.

"Günaydın Junghoo." Dedi şaşkınlığını gizleyemeden. "Siz balayında değil miydiniz?"

Junghoo elini lacivert arabaya yasladı. "Yun çok çabuk sıkıldı. Dün gece döndük. Jungkook ile de sabah kahvaltı yapınca beni o getirdi."

Jimin göz göze geldiği oğlana hafifçe gülümsedi. Başka ne yapabilirdi ki?

"Yun arıyor. İçerde görüşürüz jimin."

Junghoo onları yalnız bırakınca ikisi de ne yapacağını bilemedi ve kısa bir süre sessizce oldukları yerde durdular.

Jungkook'un aklına hep bir özür metni vardı. Defalarca zihninde bunu oynamıştı. Fakat yüz yüze gelindiğinde bunu hayata geçirmek imkansız gibi geliyordu. Bu yüzden her ne kadar içinde atlamak isteyen bir kaplan varsa da, sessiz kalıyordu.

"Nasılsın, Jungkook?"

Jungkook şaşkın bakışlarını Jimin'le buluşturduğunda ne yapacağını bilemedi. Hala arabada olmasının kabalık olacağını düşünerek arabadan çıktı.

"Ah, iyiyim Jimin-ah. Sen nasılsın?"

Jimin usulca kafasını salladı. "Teşekkür ederim. Aslında şey, Jungkook. Sana teşekkür edemediğim için üzgünüm."

Ağzından kelimeler mahcupca çıkmış, Jungkook'un kulağına ulaşmıştı.

"Benim için önemli bir meseleydi ve sen bir nevi kendini tehlikeye attın."

"Önemli değildi. Kim olsa aynı şeyi yapardı." Dedi Jungkook sakin sesiyle. "Umarım bir daha böyle şeyler yaşamazsın."

Jimin usulca kafasını sallamaktan başka bir şey yapamadı. Jungkook'la konuşmak yeni ve zordu.

"Ben, gideyim o halde. Tekrar teşekkürler."

"Jimin."

Bir iki adım atmışken arkasına dönüp oğlanın gözlerine baktı.

Jungkook önünde kavuşturduğu ellerini sıkmaktan bembeyaz yapmıştı.

"Asıl özür dilemesi gereken benim." Dedi bakışlarını asfalttan çekmeden. "Yaptığım, her şey için özür dilerim. Kalbini kırdığım, sana kötü davrandığım için özür dilerim. Jin'e yaşattığım sakatlık için özür dilerim. Yaptığım tüm kötü şeyler için, Jimin-ah, özür dilerim. Umarım çok mutlu olursun. Olursunuz.''

Ardarda gelen itiraflar ve özürler.

Jimin onun özür dileyeceğini hiç düşünmemişti. Çünkü mevzubahis Jungkook'tu. Sert, acımasız, ukala ve kaba oğlan, Jeon Jungkook.

Jimin bunları düşünürken kendine kızsa gibi olsa da kızamadı. Yaşanılan acılar ve çoğu şey kendisinin suçu olmasa da hep onun sırtındaydı. Neden şimdi böyle düşünmesindi ki?

Fakat oğlanın yüzü pişmanlığın resmiydi. Sert bakışlar yerinde kendini belli etse de, Jimin onun samimi olduğunu biliyor gibiydi.

''Özür dilemen beni mutlu etti.'' ikisi de bakışlarını yerden kaldırmıyordu. ''Hepimiz hatalar yapabiliriz. Hepimiz dönülmez yollara girebiliriz, asla diyemem buna. Bu yüzden mahcubiyetini anlıyorum Jeon.'' Bakışlarını kaldırdı. ''Değişimin belki de en çok beni mutlu edecektir, buna emin olabilirsin. Özürlerini kabul ediyorum ve lütfen,'' Gülümsedi. ''Temiz bir sayfa açalım. İlk kez tanışıyormuş gibi. Benim için Junghoo'nun ikizisin artık.''

Jungkook gülümsedi. Jimin dolu gözleri görmeyi beklemiyordu.

''O halde artık sende benim için öylesin.''




















''Balayından bu kadar erken dönmenizi beklemiyorduk.'' Jimin yanında oturan Taehyung'a biraz daha sokuldu. Havalar soğumaya başlamıştı ve son kez bunu değerlendirmek isteyen çiftler kendilerini tek gecelik bir kampta bulmuşlardı. Namjoon, Seokjin, Yun ve Junghoo'da gelmişti. Hep beraber, yakılan ateşin etrafında toplanmışlardı. Taehyung ona sokulan sevgilisini göz ardı etmedi ve tek eliyle sımsıkı sarıp, göğsüne çekti küçüğü.

''Sıkıldım.'' dedi Yun kahve bardağını elleri arasında tutarken. ''Yapacak pek bir şey bulamadık ve ben otelde geçirilen tatilleri sevmiyorum.''

Balayı meselesi tamamen Jeon'lara aitti ve çiftin fikri pek sorulmamıştı. Yun buna ayrıyeten sinirliyken üstüne oteli gördüğüne daha da sinirlenmişti. İki gün zorla da olsa kalmışlar, ardından da Kore'deki evlerine geri dönmüşlerdi.

''Keşke otele gitmeseydiniz,''dedi Seokjin. ''Adalarda çok güzel kiralanabilecek evler vardı.''

''Bazı aile sorunları.'' dedi Yun. Junghoo iç çekti. ''Kontrolü ellerinde tutmayı seviyorlar.''

''Bay Jeon kontrolü kolay kolay elinden bırakmaz.'' dedi Taehyung. ''Belki de sen elinden almalısın.''

''Bir kavgaya sebep olacaksa çok önermem,'' Dedi Namjoon. ''Sonunda üzülen onlar olabilir.''

Bir süre daha havadan sudan konuşmaya devam ettiler. Yanan kamp ateşinin etrafında huzurlu olmayan kimse yoktu. Taehyung daha çok sarıldığı sevgilisini ve kokusunu düşünüyor ve pek muhabbete katılmıyordu. Fakat konu, elbette evliliklerine gelmişti.

''Düğün ne zaman?''dedi Yun konuyu dağıtmak istercesine. ''Abimin evde kalmadığını ne zaman tescilliyoruz.''

Jimin kızın cümlesiyle kahkaha atmıştı. Taehyung kardeşine gülerek göz devirirken, diğerleri de Jimin'e katılmıştı. Ateş başında huzurlu anları değerlendiriyorlardı.

''Abini en kısa zamanda zimmetime geçireceğim.'' Beline sardığı kollarını sıkılaştırdı. ''Bilirsin kimse evde kalmış bir Taehyung istemez.''

''şaka bir yana, ne zaman gerçekten?''

''En kısa zamanda.'' dedi Taehyung. ''Bazı şeyleri halletmemiz gerekiyor.''

Bazı şeylerin aile olduğunun herkes farkındaydı. Sadece biraz zamana ihtiyaçları vardı.




Find Your Ice Spirit || VminWhere stories live. Discover now