16

1.9K 221 76
                                    

taylor swift - miss americana & heartbreak prince

Jeongin süveterini üzerine geçirerek, eteklerini düzeltti. Hyunjin ise açılan düğmelerini kapatarak, yerdeki kapşonlusunu almıştı.

Jeongin saçını da düzelttiğinde, ona bakıp, "Gidelim." dedi. Önden Jeongin, arkasından Hyunjin çıkarken, Jeongin Hyunjin'e elini uzatmıştı. Hyunjin ellerini birbirine kenetleyerek gülümsedi. Birlikte yan yana yürüyerek, koridordan geçerken çoğu kişi onlara bakıyordu. İkisi de bunu yadırgamıyordu çünkü Jeongin'in parlatıcısının, şiş dudaklarına yayıldığının ikisi de farkındaydı. Ve bundan en ufak çekince duymuyorlardı.

Sanki çok önemli insanlarmış gibiydi. Koridordan geçerken, konuşacak lafı olmayan insanlar onlar hakkında bildikleri her şeyi arkadaşlarına sıralıyor dedikodularını yapıyorlardı. Bazı gayler Hyunjin'e bakıyor, yanındakine onun iğrenç biri olduğundan bahsediyordu. Fakat bir, iki kız Hyunjin'e bakarken onun gibi birinin nasıl böyle bir çocukla olduğunu soruyorlardı.

Bu doğaldı çünkü Hyunjin asla uzun şeyler yaşamazdı. Ve şimdi bir buçuk aydır sevgili rolünde olduğu, üstelik dışarıdan çok mutlu gözüktüğü çocuk yakınında tuhaf kaçıyordu. O genelde kalp kırardı. Ve lise böyle bir yerdi. Kimse bunu tuhaf karşılamıyordu. Kızlar, erkekler başından birbirlerini kullandığını bilerek çıkardı. Birbirlerini gerçekten sevdiği için sevgili olanların sayısı bir elin parmağıydı. Herkes ya cinsel ilişki, ya da popülerlik için birbirini kullanırdı.

Bunu kimse sesli dile getirmiyordu. Ama böyleydi. Herkesin bildiği bir şeydi, herkes birbirine aşık olduğunu söylerdi. Ama iki tarafta bunun bir yalan olduğunu bilir sadece susardı.

Tüm bunların yanında, sürekli disiplinlik olan, kavgalara karışan ve sınıfta sürekli sözlü kavga eden bu ikili, insanların ağzına laf olabiliyordu. Çünkü çok sesli dile getirilmeyen o yalancı ilişkiler, belki birkaçının ağzında dolanır, ayıplanır ve geçilirdi. Fakat bu ikili, başından beri her şeylerini göstererek yaşıyordu. Onlar tambir düşmandı. İki karşıt kişilikti. Hyunjin kızlar arasında, Jeongin ise erkekler arasında tanınırdı. Öğretmenleri Hyunjin'i sadece azarlamak için konuşurken, Jeongin öğretmenlerin övgüyle bahsettiği o örnek kişiydi.

Tamamen bir masal gibiydi. İşin gerçeği bunun korkunç bir masal olmasıydı. Hyunjin, Jeongin'ne borçluydu. Onun tehditleri altında, bildiği onca şeyi susarak göstermediği için borçluydu. Hyunjin ise sadece ona ihtiyacı olduğu için yanındaydı. Onu seviyordu, ondan hoşlanıyordu. Ona tapıyordu. Ve onun yanında olabilmek için ufak bir fedakarlıkla yanında duruyordu. 

Jeongin bunu fark etse bile ses çıkarmıyordu. Çünkü, onun dâhil kimsenin sevgisini hak etmediğini biliyordu.

"Ders mi çalışacaksın?" sınıf kapısı önünde durduklarında Jeongin kafasını salladı. Hyunjin ona eğilerek yanağını öptüğünde, kaşlarını çatmıştı. "Az önce ısırıyordun." Hyunjin gülümseyerek çekilmiş ve az önce morarttığı boynuna buse kondurmuştu bu sefer. "Telafisi."Dediğinde Jeongin gözlerini devirdi.

"Girmiyor musun?" diyerek sınıfı gösterdi. Sınıflarının önündeyken girmemek çok saçmaydı. Hyunjin kafasını iki yana salladı. "Seonghwa'nın yanına ineceğim."

Jeongin ondan uzaklaşarak bir adım attı. "Pekala, dikkat et ve beni aldatma." Hyunjin kaşlarını çatarak ona baktı. "Potansiyel bir sadakatsize mi benziyorum?" Jeongingin hızla, "Evet." demişti sonrasında arkasını dönerek sınıfa girerken Hyunjin gözlerini deviriyordu.

Bahçeye, Seonghwa'nın yanına indiğinde, Hwa yine bir şeyler yiyor bankta tek başına oturuyordu. Son zamanlarda çocuklardan ayrı takılmaya başlamıştı. Önceden genelde Hyunjin'le biraz daha yakın olur, yanlarında durmaktan çekinmezdi. Ancak son zamanlardaki bu uzaklaşma Hyunjin'in ilgisini çekiyordu. Kendisi zaten Jeongin yüzünden onlar ile yeterince ilgilenemezken bir de Hwa uzaklaşıyordu çocuklardan.

"Ne yapıyorsun burada tek başına?" diyerek yanına oturdu. Pantolonunu düzeltmiş, ona uzattığı krakerden almıştı. "Seni bekliyordum ya." 

"Onu anladım zaten, çocuklar neden yok?" diyerek yanındaki çocuğa döndü. "Bilmem, yine saçma şeyler yapıyorlardır." Hyunjin gülmüş ve kafasını sallamıştı. Muhtemelen öyleydi. Asla büyümeyen arkadaşları, yine biri ya da birileriyle uğraşıyor olmalıydı.

"Jeongin'in yanında mıydın?" dediğinde Hyunjin onaylar mırıltılar çıkarmıştı. "Belli olmuyor mu?" Dediğinde Hwa gülmüş ve omzuna vurmuştu. "Tanrım, ona gerçekten aşık mısın sen?" dediğinde Hyunjin gözlerini açmış "Ne?" demişti.

"Tamam başta bende hoşlandığını düşünmüştüm ama bir ayı geçmek üzere. Bu kadar süre, sorunsuz bir şekilde biriyle ilerlemen garip." Hyunjin derin bir nefes alarak gülümsemişti. Bacaklarını kendine çekerek küçük bankta bağdaş kurdu.

İşin aslı, Jeongin'i gerçekten seviyordu. Haftalardır yanında olma sebebi buydu. Fakat Jeongin, muhtemelen onu asla sevmezdi. Cinsel tahrikin hoşuna gittiği ve bu yüzden sürekli istediği belliydi. Ama asla bunun ilerisine geçmiyordu.

"Sanırım öyle." dediğinde Hwa kaşlarını kaldırdı. "O da seni seviyor." dediğinde Hyunjin kafasını aşağı yukarı salladı.

Jeongin onu asla sevmezdi ama seviyormuş gibi yapıyordu ikisi de. "Onun gibi birinin seninle olmasının başka açıklaması yok."

"Onun gibi biri, nasıl ki?"Ağzına bir kraker atarak yukarıya baktı. "Hm~ Bilmem ki, o çok düzgün biri. Hem başarılı, hem de yakışıklı. İnsanlar genelde zekilere gıcık olur ama onu herkes seviyor." Sonrasında gözlerini çekerek Hyunjin'e dönmüştü. "Sense, herkesin nefret ettiği kişisin işte. Kızlar senden deli gibi hoşlanır ama sonrasında nefret ederler." Hyunjin gülerek, "Kötü çocuğum ha?" demişti.

"Zıt kutuplar birbirini çekmez miydi işte, bizimki de o hesap." Cümlesini toparlayıp arkasına yaslanmıştı. Fakat Hwa kafasını iki yana salladı. "Hayır, aslında hiç öyle değildir."

"Dostum, seni severim ama sen, daha çok insanları incitecek türden birisin. Ve Jeongin'de çabucak incinecek biri. Bu yüzden bana kalırsa çoktan onu da incitmen gerekiyordu, ama sen çocuğa prenses gibi davranıyorsun." Hyunjin gülümsemişti sadece. "Uzaktan nasıl görünüyoruz?" Hwa yeniden düşünür gibi yapmıştı.

"Sanırım sen kalp kırıcı, yakışıklı bir prenssin ve o da tatlı bir prenses." dediğibdeikisi de kahkaha atmıştı. "O tatlı bir prenses mi?" Hwa kafasını salladı.

"Bizden olsa olsa, ne olur biliyor musun?" Hwa kaşlarını kaldırıp omuzlarını silkmişti.

En azından düşündüğü bazı şeyleri ona açmak üstü kapalı da olsa anlatmak istiyordu. Bu yüzden kendini dizginlemeyi tercih etmedi.

"O, şu gençlik dizilerindeki herkesin ulaşmak istediği kız olurdu. Başarılı, güzel, balo kraliçesi falan." Derin bir nefesi çekmişti içine.

"Bende sürekli kavga eden, ona asla yakışmayan ama birlikte olmaya devam ettiği çocuk olurdum." Gözlerini aşağı dikti.

Hikayenin devamı belliydi. Balo kraliçesi okuldaki yakışıklı çocuğu popülerite için kullanır, sonunda onu atardı. Gerçek prensini bulur, ve ona giderdi.

Kullanırdı kısaca. Hikayede kazanan belliydi. Çocuk bir şeye ulaşamaz, hedefine ulaştıktan sonra güzel sevgilisinin onu bırakışını izlerdi.

Böyle olacaktı. Jeongin, Hyunjin ile işi bittiğinde ondan aniden vaz geçecekti. Hyunjin ise aptal oyunun ardında kalan kişi olacaktı.

Kaybedecekti, taptığı, aşık olduğunun gidişine bakacak hiçbir kelime söylemeyecekti.

Bu oyunun bitmesine birkaç ay vardı. Bu sürede belki de değişecekti. Duyguları, Jeongin. Belki de o Jeongin'den, Jeongin oyundan vaz geçecekti ve sonunda kimse kazanamayacaktı.

"Ona gerçekten aşığım." diyerek gözlerini yumdu. Bunu istemiyordu. Bundan korkuyordu. "O dizilerin sonunda kız daima çocuğu bırakır ama," demişti Hwa. Hyunjin ise kafasını salladı sadece. Çünkü bunun sonunu biliyordu.

Onu korkutan tek şey ise, o gösterişsiz gülümsemesini bir daha gerçekten göremeyecek oluşuydu. Evet, tek korktuğu şey buydu. Çünkü o yanında, büyük parlak gözlerini kısarak gülümsemeye başladığı, gamzelerine yer açtığı zaman, her şeye değer olduğunu kanıtlıyordu.

***

american stories burning before me

neyse bi bölüm iki bölüm daha tatlı olur sonra sikeriz analarını hadi bye

michelle | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin