23

797 114 23
                                    

taylor swift - cardigan

Okul, bir tür yılanlar yuvası ve cehennemde Jeongin için. Buraya gelmek artık ona eğitim hissiyatı vermiyordu. Sadece ölüyordu buradakileri her gördüğünde.

Sorun belki de onların içlerinde çözülmüştü ya da konuşulmuştu ancak diğer insanların bilmediği çok şey vardı ve Jeongin artık bu derece yargılanmaktan bıkmıştı.

Gözlerini ona dikerek bir süre inceledi. Dolgun dudaklarını büzmüş, önündeki test kitabına bakıyordu.

Ne yapacağını kestiremiyordu. Oyun devam etmeliydi belki de, ancak artık oyun istemiyordu.

Yakında reşit olmaya yaklaşacaktı ve bir yıl içerisinde ummadığı kadar büyümüştü. Bu kadarını istememişti bile.

Son derslere yaklaştıklarında, Hyunjin artık test çözmeyi bırakmış kafasını sıraya yaslayarak uyumaya başlamıştı.

Son bir hafta içerisinde birbirleriyle hiç konuşmamışlardı. Çünkü; Hyunjin'e kalırsa artık onlar için bir umut yoktu, tamamiyle her şey bitmiş, yanmış ve kül olmuştu. Geriye tek kalan Hyunjin'in parçalanmış savunmasız kalbiydi.

Ayağa kalkarak kitabını almış ve en arka, köşede oturan Hyunjin'in sırasına yürümüştü. Oturduğu zaman Hyunjin onun tarafına bakarak kimin geldiğini görmek istemişti. Jeongin'i gördüğünde ise ses çıkarmadı. Hâlâ aptal oyun içindi belliki.

Jeongin onun gibi sıraya koydu kafasını, sadece özür dilemek istiyordu. Yaptığı her şey için değil de belki de, sadece son sözlerini söyleyemediği için.

Yapamadı, elini kaldırarak saçlarıma yaklaştırdı. Hyunjin, yorgun gözlerini onun üzerinde tutarken onu bile yapamadı. Gözlerini yumdu, tükenmişlerdi, ve Jeongin yapamıyordu; toparlayamıyordu onları.

Geçip karşısına aniden "beni sev ya da oyuna devam et." diyemezdi ya? Birincisi için çok geç kalmış, ikincisine ise yüzü kalmamıştı.

Özür bile dileyemedi ve en çok bu yaktı canını. Sadece onun gibi gözlerini yumdu. Elinden hişbir şey gelmedi. İstemedi, öyle olsun istemedi ama onu iyileştiren tek kişiyi öldürdü.

***

"Jeongin-ah! Buraya gel hemen!" annesi neşe ile bağırırken Jeongin derin bir nefes alarak yorgun bedenini mutfağa sürükledi. "En sevdiğin yemeği hazırladım bir tanem, ellerini yıka hadi." diyerek gülümsediğinde Jeongin de onun gibi gülümsemişti. Annesi mutluydu, büyük bir yıkım olmuş, enkazda tüm hayatı ezilmişti. Ama en azından annesi, hâlâ gülebiliyordu. Onca şeye rağmen gülümseyebiliyordu. Demek ki bir umut vardı.

Jeongin'in sevdiği gibi yaptığı eti ve sebzeleri koymuştu. Bir marulun arasına eti koyarak, yemek çubukları ile tutmuş ve "Aç bakayım ağzını!" demişti. Jeongin kızarık gözlerinin aksine gülerek yemişti annesinin uzattığı eti.

Gülmeye çalışsa bile elinden bir şey gelmiyordu.

Yang Jeongin, kaybetmişti. Bu sefer kazanan o değildi. Her zaman kendini kazanan olarak gören, kazandığına inandıran bu çocuk; kaybetmişti, her zamanki gibi.

İstemese bile annesini üzmek istemediğinden yemeği olabildiğince yemeye çalışıyordu. Otuzlu yaşının ortalarına ilerleyen kadın gülümsemesini durdurmaya, neşesini engellemeye çalışıyordu ancak içi içine sığmıyor gibiydi. Jeongin nefes almak, biraz da kafasını dağıtmak için annesine, "Neyin var senin? Güzel bir şey olmuş belli." dediğinde kadın gülümseyerek kafasını salladı.

"Evet oldu, aslında senin beni yargılamayacğını biliyorum ama yine de korkuyorum. Düşüncelerini hemen söyle bana tamam mı?" dediğinde Jeongin içeceğe uzanarak yudum almış ve kafasını sallamıştı.

"Sanırım aşık oldum," diyerek durmuş oğluna bakmıştı, sonrasında yutkunarak derin bir nefes aldı. "Sanırım değil, ona aşık olduğumu biliyorum, ancak ikinci defa." Jeongin kaşlarını çatarak ona baktı. "İkinci defa mı?" dediğinde kafasını salladı. "Sana bahsetmiştim hatırlıyor musun?" diyerek sakin bir tını da konuştuğunda gözlerini yumarak kafasını salladı. "Chaeyeong." dediğinde annesi gülmüştü.

"Bunu hiç beklemiyordum. Myoui mina ve Son Chaeyeong? Tekrar." Annesi kafasını sallarken gözlerini yummuştu. "Biliyorum tuhaf onca yıldan sonra, ama demek ki hâlâ bir şans varmış bizim için. Bak sana söylüyorum eğer Chae ve ben bile tekrar bir araya gelebiliyorsak bu hayatta imkansız diye bir şey yoktur tilkicik!" Jeongin annesinin bu çocuksu hallerine gülerek kafasını sallamıştı; "Ama bana artık tilkicik deme anne.(!)"

Mina ve Chaeyeong; lisede tanışmış iki aşıktı. Güçlü bir aşka kıyasla, oldukça sallantılı bir ilişkileri vardı. Sonucunda ayrıldıklarında ise; Mina okuldan olmayan kendinden büyük bir adam, Jeongin'in babası ile tanışmıştı. Chaeyeong'u unutmak için attıüı bu adımda gözü boyanmıştı. Çünkü yaralarıyla gittiği adam yaralarını birer birer sarıyordu. Mina'nın ihtiyacı olduğu zaman, oradaydı ve bu da kendisini aşık hissetmesine ve ona muhtaç konuma düşmesine neden olmuştu.

Sonuç; kötü bir evlilik, travmalarla dolu bir çocuk ile gerçekleşmişti. Ancak şimdi yıllar sonra Chaeyeong ve Mina tekrar karşılaşmış, yeniden birbirlerine şans tanımışlardı.

"Ve ikinci güzel haber!" Jeongin gözlerini açarak karşısındaki güzel kadına baktı; "Terfi aldım!" Jeongin annesinin bu sözüne karşın aüzı açık kalmıştı. Annesinin iş yerinde gittikçe yükseldiğini biliyordu ama kademeliydi ve kolay değildi ancak şimdi gerçekten yüksek bir konuma ulaşmış gibiydi. Ve bu para sorunlarının sonu olabilirdi; tabiki Jeongin'in yayınlarınında.

O akşam güzel geçti sayılıyordu; çünkü annesi mutluydu. Kendisinin hayatı pek güzel bir yol izlemese dahi, annesininki güzeldi ve bu yeterli gibiydi.

Ancak gün sonunda Chaeryeong ile konuşmaya başladıklarında yine aynısı oluyordu. Annesi mutfakta bir program izliyorken, Jeongin salondaki L şeklindeki koltukta oturarak bacaklarını uzatam Ryeong'un dizlerine yatmış, ağlamamak için kendini zor tutuyordu.

"Sen haklıydın, bunu söylemekten nefret ediyorum." Ryeong hafifçe kıkırdamış ve saçlarıyla oynamaya devam etmişti. "Ona karşı hislerin var." dediğinde Jeongin kafasını sallamıştı. "Onunda sana karşı hisleri var." iç çekerek onu dinlemeye devam etti Jeongin.

"Ama o senden daha cesaretli, ve sen cesaretsizliğin yüzünden onu kaybettim." Jeongin yine kafasını sallamıştı. "Keşke bu kadar basit olsa," diyerek gözlerini Ryeong'a getirdi.

"Aramızda bir güven yok. Beni tanımıyor; çok az gördü belki de gerçek yüzümü ama beni seviyor. Bense sürekli onu ve kendimi incitecek şeyler yaptım. Sonunda ise kendi yarattığım sonuç yüzünden ona bağırıp çağırdım, buna hakkım varmış gibi." Ryeong o günü hatırlıyordu ve açıkça hâlâ hyunjine sinirliydi ama Jeongin için mantıklı düşünmeye çalışıyordu.

"Tek  suçlu sen değildin, onunda hataları vardı. Ancak son kalan bir ayda en azından onun ve kendi güvenini sağlayacak şeyler yapabilirsin."

Jeongin kaşlarını çatmıştı. "Her şey bitti-"

"O hâlde otur ve ağla. Bitirmek istemiyorsan onun güvenini kazanmalı ve gerçek yüzünü göstermelisin; sonrasında pişmanlık duymak istemiyorsan en azından."

Jeongin gözlerini yummuştu. Hyunjin; farkında olmadan yaralarınıs aran kişiydi. Yanındaydı; ihtiyacı olduğu her defasında.

Ama ona asıl ihtiyacı olduğu anda, onu kırmıştı. Fakat Jeongin'in bunu sindirmesi ve kendi içinde onu affetmesi çok zaman almamıştı. Onu affetmiş ve fedakarlıklarına karşılık vermeye hazırdı; ancak tam bu sırada Hyunjin vazgeçmişti.

Ve şimdi Jeongin; Hyunjin'in yıldızlar çizdiği yaralarının kanayışını izlemek zorundaydı.

michelle | hyuninWhere stories live. Discover now