17

1.9K 220 56
                                    

chase atlantic - ozone

Dudakları arasına koyduğu dalı tutuşturmuşken, bıkkınca bir nefes vermişti.

Okul sınavları ve Üniversite sınavı yaklaşmasına rağmen, son zamanlarda derslere giresi gelmiyordu. Dersleri kötü değildi ama pek de iyi bir öğrenci sayılmazdı.

Alabileceği puanı ve puanları zaten biliyordu. Fakat son zamanlardaki bu zihin doluluğu, hiçbir şeye odaklanamama, onu strese sokuyordu.

Geçtiğimiz birkaç haftadır arkadaşlarıyla bile pek vakit geçirmiyor, sadece yalnız kalarak vakit öldürüyordu.

Yine derse girmek istememiş, çantasını alarak tuvalete gelmişti. Üst kattaki pek kullanılmayan tuvaleti, nöbetçi öğretmende kontrol etmeyeceğinden rahatça kalabiliyordu.

Tam bunları düşünürken, içeri biri girince sessizce, sesleri dinlemişti. Birine yakalanmaktan çekiniyordu.

İçeri giren kişi hızlıca bir kabine girmişti. Muhtemelen işini halledecek ve gidecek, diye düşünürken. Derinden gelen bir hıçkırık sesi duydu. Anlaşılan giren kişi elini ağzına kapatarak ağlamasını engellemeye çalışıyordu.

Hyunjin, umursamayarak sigarasını içmeye ve klozetin üzerinde oturmaya devam ederken, Jeongin yan kabinde sessizce ağlıyordu.

Sonunda ağlamasını durdarabileceğini düşünerek, son aramalara girdi. Telefon çalarken gergince ayağını sallıyordu.

"Ne oldu?" Telefonun açılması ile karşı tarafa sert olduğunu düşündüğü bir ses tonu ile konuşurken, Hyunjin tanıdığı ses ile tekrar dikkat kesilmişti.

Neden ağladığını merak ediyordu.

"Okuldayım, neden rahatsız ediyorsun?" karşı taraftan birkaç sert söz işitmesi ile tekrar gözlerini doldurdu. Bunları duymayı ne istiyor, ne de bekliyordu. Sadece birkaç şey söyleyip kapatması gerekirdi.

"Eğer olsaydı annem dana gönderirdi zaten." dediğinde karşı taraf sinirle bağırmaya başlamıştı. "Ne kadar maaş alıyor da her gün sana gönderecek? Lütfen şunu yapmayı bırak." içinden sessizce küfürler yağdırırken, son gücü ile ona yalvarmaya başlamıştı.

"Hayır, hayır! Sakın iş yerine gideyim deme! Oradan da kovulmasını sağlayacaksın!" Jeongin paniklemeye başlıyordu. Ne yapacağını, kestiremiyordu.

"Pekâlâ, ben şimdi sana atmaya çalışacağım tamam mı? Çok param yok ama elimizde kalan gerçekten bu." Gözlerini kapatarak bekledi bir süre. Karşı taraf futürsuzca teşekkür ederken, telefonu kapatarak tekrar dolu gözlerini kapıya dikmişti.

"Sikeyim!" diye bağırarak ayağını yere vurdu. Parası olmadığını biliyordu. Çünkü sınav yaklaştığı için yayınları neredeyse bırakmıştı.

Yine de bir umut ile hesabına girdi. Son yirmi bin wonu vardı. Bu paranın onu ay sonuna götürmesi bile mümkün değilken, kendisine üç bin won bırakıp geri kalanı eft ile göndermişti.

Şimdi yapabileceği hiçbir şey yoktu. Sessizce kabinde ağlıyor, iç çekişlerine hıçkırıklarını ekliyordu. Hyunjin ise gergince yan kabinde durmuş, biten sigarasını çöpe atmıştı.

Bazen tüm bunlar, zorunda kaldıkları ve istemiş gibi göründüğü, tüm bu yaşananlar onu incitiyordu.

İstesin ya da istemesin, bazı şeyler Jeongin'i yaralıyordu ve bunu hiç kimse engelleyemezdi. Annesi bile onu koruyamıyordu, bu yüzden Jeongin sadece birkaç şeyi içine atarak, iyiymiş gibi davranarak geçiştiriyordu.

Güçlüymüş, umursamazmış gibi ya da sadece kalpsizmiş gibi davranarak geçiriyordu her şeyi ona göre. Fakat işin aslı istediği tek şey biraz sevilmekti. Çünkü hayatını tamamiyle kendi kazanmak zorundayken, bazen biraz olsun sevgiye ve ilgiye ihtiyaç duyuyordu.

michelle | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin