-10-

384 45 48
                                    

Keyifli okumalar...

🌻🌙

"Jisung"

Burnumun kaşındığını hissederken tatlı uykumun bölünmesiyle homurdanmıştım. Gözlerimi açamasam da artık uyumuyor oluşum sinirimi bozmaya ve günümün iğrenç başlamasına yetmişti.

Burnumda yeniden bir hareketlilik hissettiğimde bu defa sesli bir şekilde söylenmiştim.

"Siktiğimin sinekleri ya!"

Yatakta hırsla diğer tarafa dönerken bir gülüş sesi duymuştum. Sinekler gülemezdi değil mi?
Nolur gülebiliyor olsunlar..

"Jisung"

Kulağıma dolan boğuk sesle kapalı gözlerimin ardından yutkunmuştum.

"Hadi uyan, okula gitmemiz gerek"

Omzumda hissettiğim elle kalbimin deli gibi atması bir olmuştu.

"Ben gelmeyeceğim okula"

Başımı yastığa daha fazla gömerken yeniden güldüğünü işitmiştim. Bu çocuğun benim canıma falan kastı olmalıydı.

"Iyi bende gitmem o zaman"

Sözlerini tamamlamasıyla arkamda bir hareketlilik hissetmiştim. Gözlerim hala kapalıyken Minho'nun da yatağa girdiğini anlamıştım. Pikeyi ikimizin üzerine de örttükten sonra bedenini tamamen bana yaslayarak bir elini belime yerleştirmişti. Kalbim nefes almamı zorlaştıracak kadar hızlı atarken ensemde hissettiğim nefesiyle kendi nefesimi tutmuştum.

"M-Minho ne yapıyorsun?"

Enseme sıcak nefesini üflerken ağzımdan titrek bir nefes kaçmıştı.

"Çok güzel kokuyorsun.."

Boğuk sesiyle konuşurken dudakları enseme değmişti. Kalbim artık beni zorlarken daha fazla dayanamayıp tek seferde kollarının arasından çıkmıştım.
Çok fazlaydı; benim zayıf bedenim için Minho'nun dokunuşları bile çok fazlaydı.

Odadan çıkıp hızla banyoya girerken kapıyı arkamdan beceriksizce itmiştim. Klozete eğilip kusmaya başlarken midemin ağzımdan çıkmak için direndiğini hissetmiştim. Boş midem yüzünden karnım daha fazla kasılırken klozetin iki yanına tutunup başımı kaldırdım. Nefesimi düzene sokmaya çalışsam da pek de becerebildiğim söylenemezdi.
Birkaç defa daha tükürüp kendimi yan tarafa attım. Kalçalarım çıplak zeminle buluşurken sinirle yüzümü buruşturmuştum.
Sırtımı lavabonun altındaki ahşap dolaba yaslarken titreyen ellerimle beceriksizce yüzüme düşen saçlarımı ittirdim.

Ilaç almam gerekiyordu; yoksa bir nöbetin kapımı çalması an meselesiydi. Derin bir nefes alıp birkaç saniye daha dinlenmeye çalıştım. Lavaboya tutunup ayaklanırken titreyen bacaklarımla kendime küfretmiştim. Ilk yardım dolabına bıraktığım ilaçlara zorla da olsa uzanmış ve içi ilaç dolu büyük beyaz eczane poşetini almıştım. Lavabonun mermer zeminine bıraktığım ilaçları beceriksizce karıştırırken titreyen ellerimle poşeti yere düşürmüştüm.

Ellerimi lavabonun iki yanına yaslayıp gözlerimi kapattım. Sakinleşmeye çalıştığım birkaç saniyenin ardından gözlerimi açıp nefesimi düzene sokmaya çalıştım.
Görüş açıma beyaz lavobo mermerinin üstündeki diş fırçası kutusu girdiğinde ağzımdan histerik bir gülüş kaçmıştı.
Bir evlatları olduğunu unutan bir tanecik(!) ebeveynlerimin diş fırçaları..
Porselen kabı elimle kavrayıp sertçe yandaki duvara fırlatmıştım. Parçalar etrafa dağılırken kendimi yere bırakmıştım.

Başım korkunç bir şekilde dönüyordu. Ellerimi başımı sabit tutmak istercesine iki yanına sabitledim. Sonra bir kapı sesi duydum uğurlayan kulaklarımın arasında. Adımı bağıran biriydi. Sanırım Minho'ydu; onun kokusuna benziyordu.
Neyim olduğunu soruyordu ama tek yaptığım bulanıklaşan görüşümün ardından yüzünü birazcık da olsa görmeye çalışmaktı.

Lie/ Minsung Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα