1

14.7K 483 171
                                    

Nefes nefese kalmış bir biçimde koşarken ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.

"Senin ben ağzına sıçayım Tuğrul!" Diye bağırıp, bacaklarımın son kalan gücüyle, bedenimi gördüğüm ilk ara sokağa atmış ve oradaki çöp kutusunun arkasına saklanmıştım.

Yanan boğazım, ağrıyan bacaklarım ve titreyen ellerimle birlikte derin derin nefesler almak istesem de beni duyarlar korkusu ile parmağımı oynatmaya korkuyordum.

Başıma bu bela nasıl mı gelmişti? Hemen özet geçeyim.

Mutlu mesut kazandığım üniversite hayatımı bok eden nur topu gibi bir arkadaş edinmiştim ilk senemde. Bu arkadaş olacak göt ise başıma bela açmaktan başka bir işe yaramıyordu.

İlk senemizde ağzına bir tane alkol damlası bile değmeyen beni alkolik yapmış, ikinci senemde bütün okul kavgalarının başını çeker olmuştum. Üçüncü senemde, yani tam şu anda ise daha adını bile ilk defa duyduğum bir mafyanın eline düşmüştüm. Yani daha düşmemiştim ama içimden bir ses düşeceğimi söylüyordu. İşte hikayem de bu kadardı.

İçimden aklıma gelen tüm küfürleri edip kafamı ellerimin arasına alarak, kendimi zorlaya zorlaya ses çıkarmadan nefes almaya başladım.

Bu gidişle korkudan götümden solumayı öğrenecektim. Aslında öğrensem de fena olmazdı da neyse.

Bizi ilk gördüklerinde parkta yine alkolün dibini vuruyor olmamız acılarımı biraz daha hafif hissetmeme neden oluyordu.

İlk defa içtiğim için kendimi tebrik etmiştim. Bir süre kayık kafamla kaçmış olsam da şu anda beni yakalasalar ne bok yerdim bilmiyordum.

Kendimi sakinleştirmeye çalıştığım bu anlarda duyduğum ayak sesleriyle birlikte yutkunup, top gibi büzüşerek, içimden dümdüz ilerlemeleri için dua etmeye başladım. Gerçi şu an Allah beni pek umursar mıydı emin değildim.

"Nereye gitti lan bu pezevenk?" Diyen adamın sesi bile iliklerime kadar titrememe sebep olurken, dudaklarımı dişleyip, ellerimi iki yana açarak sessiz sessiz dua etmeye başladım.

"Allah'ım sen benim bu yerden çıkmama yardım et. Çıkayım bak vallaha bir daha ağzıma bir damla alkol sürersem ne olayım, sonra da o pezevenk, pardon Allah'ım, Tuğrul'dan kurtulacağım. Hep başıma ne geliyorsa onun yüzünden geliyor. Bu sefer yapacağım Allah'ım söz. Affet bu çaresiz kulunu" dedikten sonra anlamsızca havaya üflemiş ve iki yana açtığım elimle yüzümü sıvazlamıştım.

Tam her şeyi bitirdikten sonra kulaklarımı tilki gibi dikip, sesi bile götümden oluk oluk terler akıtan adamı duymaya çalıştım ama anladığım kadarıyla hepsi gitmişti.

Bir süre daha ne olur ne olmaz diye beklesem de kimseden ses çıkmayınca gittiklerini anlayıp mutlulukla gülümsedim ve sesli sesli konuşmaya başladım.

"Allah'ım çok teşekkür ederim, bir daha içmeyeceğim söz, işi gücü ders olan, hiçbir kötülüğe karışmayan, boş zamanlarında kitap okuyan hayırlı bir insana dönüşeceğim" diyerek tekrar aynı hareketleri yaptıktan sonra, sırıtarak kendime çekmiş olduğum bacaklarımı ileriye doğru sarkıtıp, ellerimi de iki yanından sallandırdım.

Gerçekten çok yorucu bir gün oluyordu benim için ama bugün yeni bir gündü, yepyeni bir sayfa açacaktım hayatıma ve vatana, millete, ailesine hayırlı bir insan olacaktım.

"Çok erken teşekkür ediyorsun çocuk" diye küçük sokakta yankılanan sesle birlikte yüzümdeki sırıtış tamamen silinmiş, bedenim ise kaskatı kesilmişti.

Her bir zerrem korkuyla titrerken az önceki adamın sesinin, bu adamınkinin yanında bir hiç olduğunu anlamıştım.

"Ne oldu? Halbuki bayağı eğleniyordum az önce, biraz daha konuşsana" diyen bedenin sesine bu sefer de ayak sesleri karışmıştı.

Karanlık ara sokakta bana doğru yaklaşan korkunç silüet ile birlikte derince yutkunmuş ve daha ne kadar duvara yapışabilirim diye ölçmeye çalışır gibi gerilemiştim.

"E-e-e-efendim" dediğimde filmlerde her zaman komik bulduğum, şimdi ise saç tellerimi bile titreten o gülüş etrafımı sarmıştı.

"Bıcır bıcır konuşan çocuk gitti, yerine kekeleyen bir bebek mi geldi yani?" Diyerek gelen beden tam ayaklarımın dibinde durup, karanlıkta bile parlayan keskin yeşil gözlerini gözlerime dikti.

Benim bedenimle aynı hatta birazcık daha uzun olan bedeni heybetle karşımda dikiliyordu. Ara sokağı az da olsa aydınlatan ışık, yüzüne vururken aşırı derecede yakışıklı olduğunu düşünmeden edememiştim.

Sapık ruhum son anımda bile yerinde duruyordu.

Simsiyah saç ve sakalları birbiri ile uyumla parlarken, yeşil gözleri beni delip geçecek gibi bakıyordu. Dolgun kırmızı dudakları ise alayla kıvrılmıştı.

Resmen benimle eğleniyordu pezevenk

İçimden böyle desem de, bedenim korkudan tir tir titriyordu. O ise aksine sakince siyah eldivenli elini uzun paltosunun cebine attı ve bir çakmakla sigara çıkardı. Sigarayı dudaklarının arasına alıp, saniyelik bir çakmak çakışla birlikte derince bir nefes çekti. Bu hareketi yaparken bile fazlasıyla sakin ve kusursuz hareket ediyordu.

"Ulan, küçücük çocuklarla uğraşmak zorunda kaldık ya bokun teki yüzünden" dedikten sonra bir adım daha yaklaşıp uzatmış olduğum ayağımın bileğine ayakkabısının topuğu ile basarak kocaman inlememe neden olmuştu.

Anlık acıyla diğer tüm acı ve yorgunluğumu unutup öne doğru atıldım ve ağlamaklı bir ses çıkardım.

"A-ah!"

"Hımm, inlemen de güzelmiş aslında" diyerek biraz daha bastırıp yerimde kitlenmeme neden oldu.

"L-lütfen bırak b-beni" diyerek bileğimin biraz üzerini tutmuş bir biçimde gözlerine baksam da yüzüme yediğim tekme ile bu bakışma sona ermiş ve kendimi yere yapışmış bir şekilde bulmuştum.

"Haddini bil yorma beni" dedikten sonra ensemde hissettiğim acı ile birlikte gözlerim kaydı.

O an ise tek düşündüğüm şey, olur da bu işten sıyrılırsam, Tuğrul'u nasıl sikeceğim oluyordu.

Evet bebişler başladım bahsettiğim hikayeye jsdjwkd

Bilmeyenler için baştan söyleyeyim bu kurguda canım mafyamız altta olacak sjdjwjf

Hadi bakım sizi bu bilgi ile baş başa bırakıp gidiyordum. Öptüm kocaman, görüşürüzz.

ZÜMRÜT / GAYWhere stories live. Discover now