31

2.7K 156 44
                                    

Soğuktan titreyen vücudum ile kollarımı kendime sararken, dişlerimi sıkıp gökyüzüne çevirdim bakışlarımı.

Canım yanıyordu, çok fazla yanıyordu hem de. Sanki birisi boğazımı ellerinin arasına alıp, nefes almamı engelleyecek kadar sert sıkıyordu. Aynı zamanda soğuk soğuk terliyordum, buz gibi hava tenimi keserken, sinirden terler sırtımdan akıyordu ip gibi.

Ne yapıyordum burada? Şimdi nereye gidecektim?

Eskiden okulum vardı, ona devam ederken Tuğrul ile takılırdım. Okul bitince de Azem ile eve giderdik. O zamanları da sevmezdim hayatı pek, mutsuzdum ama bunu sorun etmiyordum pek fazla. Şimdi her şey yön değiştirmişti. Sevgiyi tatmıştım, önemsenmeyi, birilerinin değerlisi olmayı. Kardeş, arkadaş dışında birini sevmeyi öğrenmiştim ve her birinin tek tek elimden alınması yakıyordu beni. Paramparça ediyordu yüreğimi, nefesimi kesiyor, uykularımı kaçırıyordu.

Kollarıma sardığım elimi açıp gelen otobüsün üzerindeki yazıyı okuduktan sonra, sormak adına yanına ilerlemiş ve muavine gülümsemeye çalışarak doğru otobüs olup olmadığını sormuştum. Adam aynı güler yüzlülükle beni karşıladığında, elimde valiz olmadığı için hemen otobüse geçecektim ki karşımda gördüğüm sima ile yutkundum.

Bunun burada ne işi vardı be!?

Beni gören çocuk yüzündeki yan gülümseme ile yanıma gelmeye başlayınca, bir anlığına ne yapacağımı bilemediğim için taş kesilmiş olsam da hemen kendimi toparlayıp elimdeki çantanın kulpunu sıkıca tutarak geriye döndüm.

Sanki hiçbir şey olmamış gibi seri adımlarla ilerlerken arkamdan gelen adım sesleri yutkunmamı neden olmuştu. Hızla kalabalık bir köşeye geçip izimi kaybettirmeye çalışarak yürümeme rağmen sırtımdaki o izlenme hissi bir türlü gitmiyordu.

"Feray!" Diye bağıran tanıdık sesin kulaklarımı tırmalaması ile dişlerimi sıkıp hızımı arttırarak koşmaya başladım. Bir şey yapmam gerekiyordu, acilen bir şey yapmalıydım. Gardan çıkışta tenha bir sokağa gireceğimi bildiğim için o tarafa dönmeden herhangi bir otobüsün içine girdim ve en arka koltuğa geçerek üzerimdeki kapşonluyu başıma geçirdim.

Yerimde büzülürken bir yandan da ses çıkarmamaya çalışarak gelen giden insanları takip ediyordum ki ön kapıdan elinde silahıyla giren adamla duraksadım.

"Feray, bebeğim gel buraya!" Dediğinde otobüsün içinde bir çığlık tufanı kopmuştu. Çocuklarını korumak isteyen anneler hızla üzerlerine kapanırken, bazıları da şaşkınlıkla elinde silahla sakızını çiğneyen adama bakıyordu.

"Korkma bir şey yapmayacağım" dedikten sonra, burada durmanın bir anlamı olmayacağını anlayarak, hızla içi boş olan silahı, çantamdan alıp sakince bana gelmiş olan adama doğrulttum.

Bunu beklemiyor olacak ki önce şaşkınlıkla dudakları aralandı, hemen sonra ise toparlanıp, elini dizine koyarak gür bir kahkaha attı.

"Of, gece gece felaket güldürdün beni" silahlı elinin tersiyle sahte gözyaşlarını silermiş gibi yapıp doğruldu ve devam etti. "Görüşmeyeli çok değişmişsin" dedikten sonra beklemediğim bir anda elimdeki silahı alıp onu da bana doğrulttu.

Açıkçası bunu bekliyordum, silah konusunda bir şeyden anlamazdım, sadece temel şeylere hakimdim. Üstüne bu işlere de fazla bulamadığım için beni şu an ağzındaki sakız gibi çiğnenmesi normaldi.

Ama küçük bir sorun vardı, o da şu ki artık ben hiç kimseden korkmuyordum.

"Eh hadi ne duruyorsun, vursana!" Diyerek elimdeki çantayı yere attım ve arkamdaki cama yaslandım. Kollarımı önümde bağlarken, hiçbir duygu hissetmiyordum. Az önceki adrenalin yerini umursamaz bir kırgınlığa bırakmıştı.

"Hadi ama bu kadar uysal olma, eski dişli Feray nerede? Hani ağzımı yüzümü kırıp, beni Evran'ın eline teslim eden?" Dediğinde dudaklarımda yan bir gülüş belirmişti. "Az bile yapmışım, keşke biraz daha dövseydim seni"

Duydukları ile çenesini sıkan adam sinirle soluyup yanıma yaklaştı, bir elindeki silahı beline koyduktan sonra yakamdan tutarak beni çekti ve yüzlerimiz arasındaki mesafeyi azalttı.

"Sen Evran'ın yanında dura dura şımarık bir şey olmuşsun ama ben seni nasıl susturacağımı bilirim" dedikten hemen sonra karnıma hızla bir yumruk geçirmiş hemen sonra ise saçlarımdan tutarak ayağa kaldırmıştı.

"Yürü gidiyoruz!"

Beni kendine çekip ilerletirken, arkasında durmadan kaynaklı, hızla dizinin arka kısmına bir tekme atıp düşmesini sağladım ve elindeki silahı kaptım. Bu silahın benim boş silahım olmasına içten içe küfürler savursam da, anında kafasına yerleştirmiş ve hafifçe dürtmüştüm.

"Hala aptalın tekisin" dedikten sonra hızla yüzüne silahlı elimle vurup yerde duran çantamı aldım ve tekrar koşmaya başladım.

Evran'ın elinden kaçmış olan ben bu sidikli Tuğrul'dan mı kaçmayacaktım derken karşımdan gelen takım elbiseli adamlarla, yine küfür etmiştim.

Bahtı sikik piyade gibi dolaşıyordum ortalıkta resmen!

Hızla ters yöne dönüp, koşmaya başlamıştım ki biri beni tutup, köşeye çekti ve dudaklarımı kapatarak bağırmamı engelledi.

"Sessiz ol!" Dediğinde kaşlarımı kaldırıp, öylece beklemeye başladım.

Adım sesleri yavaş yavaş kesildiğini anladığımda derin bir nefes versem de arkamdaki adam nefeslerini bile dikkatlice alıyordu benim aksime.

Elim elinin üzerinde sıkıca sarıyorken arkamdakinin kim olduğu anlayamasam da ortalığın durulmasını beklemiştim. Kısa bir süre sonra, etraftaki adamlar dağılmış ve biz rahat bir nefes vererek birbirimizden ayrılmıştık.

Beni kurtaran kişiyi görmek adına arkamı döndüğümde, beklediğim şey daha çok tanıdık birinin çıkmasıydı ama şu anda karşımda duran bedeni hayatım boyunca hiç görmediğime emindim. Benden bile uzun olan bedeni fazlasıyla heybetli dururken, vücudunun neredeyse tamamında dövme olduğunu sanıyordum.

Evran'ın gözlerine benzeyen yeşil gözlü adam, baş parmağını çenesinin altına yerleştirip, şaşkın bakışlarıma gülümseyerek karşılık verdi. Bense o sırada ağzımı açıp teşekkür etmek istiyordum ama şaşkınlığım buna izin vermemişti bir türlü.

"Önemsiz, kim olsa bu durumda yardım ederdim" dediğinde acaba içindekileri sesli mi söyledim diye düşünürken, bana gülümsemiş ve elini omzuma atarak kendine çekmişti. "Merak etme sana zarar vermeyeceğim, gideceğin bir yer var mı? Yoksa öylesine kaçıyor musun?" Diye sanki kırk yıllık ahbabı ile konuşuyor gibi bir tavır takındığında daha da şaşırıp, dudaklarımı yaladım ve omzundaki kolunu dikkatle ittirdim.

Bir kaçırılma vakası ile daha karşı karşıya kalamazdım malesef.

"Ailemin yanına gideceğim merak etmeyin ve teşekkür ederim iyiliğiniz için" dedikten sonra girdiğimiz boşluktan kafamı uzatıp etrafa baktım ve kimsenin olmadığına kanaat getirince, dikkatle dışarı çıktım.

"Sen bilirsin, ihtiyacın olursa diye al bunu" diyerek cebime bir kartvizit sıkıştırmış ardından da sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırarak uzaklaşmıştı.

Bense o sırada şansıma küfürler etmekle meşguldüm.

Arkadaşlar, zannımca bu kurgu yüz bölüm falan sürecek, ben bile şaşırıyorum bazen bu nerden çıktı diye wjdkwkcw

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Arkadaşlar, zannımca bu kurgu yüz bölüm falan sürecek, ben bile şaşırıyorum bazen bu nerden çıktı diye wjdkwkcw

ZÜMRÜT / GAYWhere stories live. Discover now