29

2.5K 141 58
                                    

Tuğrul'un bana öğrettiği yöntemler sağ olsun, Evran'ın uyuklayan adamlarının birinden silah araklamıştım.

Elimde duran ağır metal içimin yanmasına neden olurken göz yaşlarımın akmaması için kafamı kaldırdım ve yutkunarak bekledim. Duyduklarım o kadar canımı yakmıştı ki, hala tam olarak kendime gelememiştim. Hiç durmadan ellerim titriyor, midem bulanıyordu. Sabah Evran ne kadar zorlasa da ağzıma bir lokma yiyecek alamamıştım, yavaş yavaş eski halime dönmeye başlıyordum.

Ruhsuz, sadece uyuyan Feray.

Yutkunarak başımı indirip elimdeki silaha diktim gözlerimi. Gri metalin soğuğu elimi yakarken, bir zamanlar öğrendiğim hareketlerle mermilerin hepsini çıkarıp küçük bir pakete koydum ve çantama gizledim.

Evet bugün kaçacaktım evden. Ölümden korktuğum için değil, bıktığım için, canım yandığı için, onların da canını yakmak için gidecektim bu evden. Gerçi ben gittim diye üzüleceklerine pek ihtimal vermiyordum ama bir umut dalına tutunmaktı benimki.

Son kez derin bir nefes alıp kendimi yeterince cesaretlendirdikten sonra, yerimde doğrularak, sertçe zemine bastım ve dik duruşumla ilerlemeye başladım. Önce ihtiyacım olan her şeyi çantama depolamış, Evran'ın bana ne olur ne olmaz diye bahsettiği kasadan da gerekli miktarda para alarak odadan dikkatle çıkmıştım. Şimdi ise işim Araz'ı görmek olacaktı. Birtakım gerçekleri öğrenmem gerekiyordu ki duruma göre Azem'i yanıma alıp almayacağıma karar vereyim.

Kapıdan sessizce çıkarken, ıslık çalarak ortak banyoya doğru ilerleyen adamın arkasına takılıp tam girecekken kapıyı tuttum ve sırtından ittirerek içeriye soktum.

"Ne oluyo-" diyemeden dudaklarını kapatırken, aynı zamanda hızla kapıyı kilitlenmiştim.

Ona dönerken şokla bana bakıyordu. Bu şaşkınlığından faydalanarak, hızla duvara yasladım ve kolumla sertçe boğazına bastırdım.

"Oğlum ne yapıyorsun lan, manyak mısın?" Derken hafifçe kızarmaya başlayınca kendimi geri çekip konuşacak alan bırakmıştım. Boynundaki kolumu çekmeden diğer elimle de belimdeki silahı çıkarıp alnına dayadım. Bu hareketimle gözleri ve dudakları aynı anda aralanan adamın dili tutulmuştu. Aynı zamanda refleksle koluma tutunmuş bir halde şaşkınca bakmayı sürdürüyordu.

Benden böyle hareketleri beklemediğine emindim. Ben de beklemezdim ama artık ne korkum kalmıştı, ne de başka bir duygum. Teker teker hepsini söndürerek kendi kuyularını kazmışlardı.

"Şimdi susup beni dinliyorsun ve her sorduğuma dürüstçe cevap veriyorsun" derken silahı alnına daha sert bastırdım ve kafasını duvara yapıştırdım. "Tamam mı aslanım?"

Hala şokunu atlatamamış olan çocuk bir iki kere kahverengi gözlerini kapatıp açtıktan sonra, dudaklarını birbirine bastırarak bir süre duraksadı. Yavaş yavaş heyecanlı nefeslerini de düzene sokmasının hemen ardından da dilini alt dudağında gezdirdi ve kafasını salladı silahı hareket ettirmemeye dikkat ederek.

"Dökül bakalım" dediğinde gözlerindeki tüm şaşkınlığın yerini saf bir merak almıştı.

Kuruyan dudaklarımı yaladıktan sonra, sinirlerime hakim olmaya çalışarak derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

"Dün konuştuklarınızı duydum" dememle o kadar şok olmuştu ki kolumu tutan ellerinin titrediğini fark etmiştim. "Beni öldürmek öyle kolay mı lan?" Başına silahı sertçe bastırırken dişlerimi sıkmıştım sinirle.

Ağzını aralayıp konuşmaya çalıştığında hemen kaşlarımı kaldırarak çenemi dikleştirip, daha başlamadan bitirdim konuşmasını.

"Önce ben konuşacağım, sonra da it gibi döküleceksin, yoksa sana acımam" durup güldüm. "Sonuçta beni somut bir şekilde öldürmeye çalışmış olan adama acıyacak değilim" derken içten içe bunların hepsinin yalan olduğunu ikimiz de biliyorduk.

ZÜMRÜT / GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin