60. Değişim

641 32 2
                                    

Işık, yaşadığım şok ile söndü. Siyah kanatlar ile hale ise duruyordu. Etrafımdaki her şey bir savaş alanı enkazını andırıyordu. Bana en yakın olanlar, yani ışık muhafızları etrafa saçılmıştı, daha ayağa kalkamamışlardı. Metatron en azından 10 metre uzağımdaydı. Lucifer ile Micheal'ı daha görememiştim. Gözlerim ısrarla onları arıyordu. En azından Lucifer'ı görmeliydim. Birinin her şeyin yolunda olduğunu söylemesine ihtiyacım vardı. Beni buna inandırabilecek tek kişi de Lucifer'dı. Öyle miydi? Artık kendimden emin olmadığım, kendimi tanıyamadığım o andaydım. Kendimden korkuyordum. Demin ne olmuştu?

Metatron beni çok zorlamıştı, ama esas sorun bu değildi. Bu genelde köşeye sıkıştığımda, zarar gördüğümde, zorlandığımda yaşadığım öfkenin ardından gelen bir güç dalgası değildi. Herkesin yüzünde gördüğüm şok ve dehşete bakacak olursam, onlar da daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamışlardı. O sesin gösterdiği doğrultuda, içimdeki güce erişmeye çalışmıştım. Gözlerimi kapayıp, o anı hatırlamaya çalıştım. Metatron'un bana uyguladığı gücü ve büyüyü, gücümün kaynağının olduğu o yere yönlendirmiştim. Bir sandık gibi görünen o kaynağa ilerlemiş, Metatron'un gücünü, kendi gücümü açığa çıkarmak için kullanmıştım. Etrafımda bu kadar büyük bir yıkım oluşturacak kadar güçlü müydüm?

Bizi yok edecekler!

Gözlerimi aniden bu cümleyle açtım. Etrafımda çoktan toparlanıp, ayağa kalkan muhafızları gördüm. Buraya ilk getirildiğimde bile, bu kadar kapana sıkışmış sayılmazdım. Şu an her şey aleyhimeydi. Ne yapsam da geri döndüremeyeceğim ve geri dönemeyeceğim bir yola girmiştim. Bizi yok edecekler! Artık yargılanmayacaktım. Hızlı düşünüp, bir karar almam gerekiyordu. Ama ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Birçok yeteneğim gelişmiş olsa da bazı konularda hâlâ yetersizdim. Kaçma planı oluşturma da bunlardan biriydi. Zaten şu an yaşamış olduğum şeyi, şaşkınlığımı göz önünde bulundurursam bir şey yapamayacak olmam normal sayılırdı. Hasar tespiti, kontrol, atak şanslarımı değerlendirmek için etrafıma daha hızlı göz gezdirdim. Aynı anda, hızla bana gelen Micheal ile Lucifer'ı gördüm. Hangisi yardım etmek hangisi cezalandırmak için geliyordu? Yoksa ikisinin amacı da aynı mıydı? Micheal yanıma daha önce vardı. Daha hareket bile edemeden, beni kucağına aldı, ardından kanatlarını açıp, göğe yükseldi. Lucifer altta hareket etmeden, diğerlerinin karşısında duruyordu.

- Bırak beni Michael!

- Bırakamam, ne yaptığını görmüyor musun? Seni öldürmelerine izin mi verseydik?

Çoğul konuşuyordu. Çok gergindi. Enerjisindeki keskin gücü ve endişesini hissedebiliyordum.

- Lucifer ile yine benim adıma karar mı verdiniz?

- Mecburen.

- Beni nereye götürüyorsun?

- Şimdilik odama gidiyoruz.

- Yani ilk bakılacak yerlerden birine.

- Cehenneme mi gitmek isterdin?

- Hayır, aşağıda olmak isterdim.

- Emin misin? Yüzünden ve senden yayılan enerjiden anladığım kadarıyla, öyle bir düşüncen yoktu. Aksine kaçış planı yapmaya çalışan bir surat ifaden vardı.

- Kaçamayacağımı bilecek kadar zekâm var.

Portal açtı. Daha da sinirli bir bakış attı. Benimle konuşmak onu bu kadar mı geriyordu? Belki de doğru soru neye bu kadar öfkeli olduğuydu? Korkulan bir canavar olduğumu görmeye mi, aptallığıma mı ya da kaçamayışıma mı? Portal ile direkt odasına indik. Geldiğimiz anda, beni bıraktı. Derhal kılıcını almak için heykelin önüne gitti. Ben yatağının solunda bulunan aynanın önüne geçtim. Korkarak, çekinerek yaklaştım. Kafamı yavaşça kaldırdım, artık derin nefes almak bile kalbimin göğsümün duvarlarına çarpmasına, boğazımda atmasına engel değildi. Aynada kendime baktım.

RUH LEKESİ(düzenleniyor)Where stories live. Discover now