55. Labirent ve Ruh Alevi

633 31 2
                                    

Ondan hoşlanmayan, hatta şimdiden ona sinir olan kısmımla onu süzdüm.

- Memnun olmadım.

- Neden?

- Beklemediğim bir anda, zihnime saldırdın.

- Karşındakilerin hep beklendiğin şeyleri yapacağını mı düşünüyorsun? Asla. Özellikle de düşmanların en savunmasız, en güven duyduğun anı kollayacaklar. O yüzden kimseye güvenme, hep gardını al.

Doğru söylüyordu, şimdiye kadar bir sürü hayal kırıklığı yaşayıp, savaş vermiş biri olarak hep beklenmedik şeyler yaşamıştım. En derin yaralarım da hep en savunmasız anlarımda açılmıştı. En başta bunu öğrenmeliydim.

- Bu ilk dersin olsun. Aklına bu kadar kolay hükmedilmesine izin vermemelisin. Gardını al! Hadi bakalım, herkesin korktuğu işaretsizi göster. Bana karşı koy ve gerçek gücünü göster!

Yanıma yanaştı. Ellerini masaya koyup, bana doğru eğildi.

- Bana karşı koyup, beni aklından çıkar. Seni manipüle etmemi zorlaştır, seni savunmasız halde yakalamamı engelle.

Beni manipüle etmesi için, şu anki basit halimle hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Zihnim, onun manipülasyon oyunlarını rahatça sergileyebileceği kadar savunmasız ve açıktaydı. Sözlerinden bunu açıkça anlamıştım. Ama onu nasıl çıkarmam gerektiğini söylememişti. Her şeyi kendim bulmak zorundaysam, burada ne işim vardı?

- Gürültülü bir zihnin var, İşaretsiz. Gürültülü ama gereksiz bilgi ve düşüncelerle dolu, bunların yankısında boğuluyorsun. Zekisin, ama yeteneklerin yerine yetersizliklerine odaklısın. Cevaplar yerine sorularla ilgileniyorsun. Beni dışarı atmak isteseydin, çoktan bunu yapabilirdin. Ama sen hâlâ yapamadıklarına, beceriksizliklerine, zavallılıklarına, acılarına odaklısın. Merhamet beklemen gereken en son yerdesin. Biz acıları madalya yapıp gezeriz, pişmanlık ve sızlanmalar sadece ölümlüler için geçerlidir. Madem güç istedin, savaş ve bana karşı koy. Hadi! Yoksa da çek, git.

Ne demek istiyordu? İstesem yapabilir miydim? Gücümle mi alakalıydı, yoksa herkeste olan bir durumdan mı bahsediyordu? Aklım deli gibi araştırıyordu. Ne yapacaktım? O esnada hatıralar gözümün önünde uçuştu. Çoğu kişiyi uzakta tutmam, hep kolay olmuştu. Bunun nedeni neydi? Çünkü ben onlardan uzak durmuştum. Hep kapalı bir kutuydum. Etrafında sınırları belli olan bir kalede gizleniyordum. Bir tek Chris'in ve Micheal'ın geçmesine izin verdiğim bir kaleydi. Lucifer zaten kalenin sahibiydi. Bunun dışında hep uzaktım, etrafıma yaklaşılmasına bile izin vermediğim duvarlar örüp, kendime bir nevi koza örmüştüm. Kendime, bedenime, ruhuma ve duygularıma yaptığım şeyi, burada da yapabilir miydim?

Zihnimdeydi. İnceden inceye başlayan sızı yerini baş ağrısına bırakmıştı. Zihnimin her yerine nüfuz ediyor, hatıralarımı karıştırıyordu. Gerçek bir zihin ustasıydı. Başımın her yerine iğneler batıyordu. Tam o sırada beynimde ani bir zonklama hissetim. Yap! Bekleme, harekete geç artık! Geldiği gibi giden bir zonklamaydı. Mammon değildi, peki kimdi? Gözlerim karardı. Aşina olduğum o karanlığa düştüm. O çukura ağır çekimde düştüm. Etrafımdaki karanlık, giderek artarken, Chris'in uzaktan duyulan sesi kulaklarımda çınladı.

- Hazel, güzelim. Lütfen uyan. Kendine gel. Yeter artık! Uzak dur, kötü bir durumda olduğunu görmüyor musun?

- Sen karışma! Hâlâ beni uzaklaştırabilir.

O boşlukta sesleri yankılanıyordu. Deli gibi tutunacak bir yer aradım. Yoktu. O sırada sert zemine çakıldım. Bir labirentin ortasındaydım. Labirentte loş ışıkla aydınlansa da geri kalan her yer karanlıktaydı. Korkmuştum. Etrafımda labirent dışında, her şey simsiyahtı, yokluktu. Ben neredeydim? Daha da önemlisi buradan nasıl kurtulacaktım?

RUH LEKESİ(düzenleniyor)Where stories live. Discover now