51. Polaris

644 28 2
                                    

Kendimi Barachiel'e bakmaya, hatta odaklanmaya zorladım. Sesim çıkmıyordu. Sadece kafamı salladım. Boşta kalan eliyle, beni yavaşça yatağa yatırdı. Yorganı tamamen açtı. Dümdüz yatmam için bedenimi düzeltti.

- Çakralarını kontrol edeceğim, sen hareket etmemeye çalışıp, odaklan ve biraz sabret.

Vücuduma dokunmuyordu, elleri bana değmeden üstümde dolaşıyordu, başımdan başlayarak tüm çakralarımı kontrol ediyordu. Sakince, işini düzgün bir şekilde yapmaya çalışan bir doktor gibi görünüyordu.

- Ne yapıyorsun?

- Anı ve acılarının nerede saklandığını bulmaya çalışıyorum, Lucifer.

Biraz daha inceledi. Enerji akışlarımı da inceliyordu.

- Kalp, alın ve taç çakrana dağılmış yoğunluklar buldum. Bu üç noktada enerjin sıkışmış durumda, şimdi buralardaki enerji tıkanıklıklarını açıp, akışı sağlayacağım.

Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Duyamıyordum. Her mırıltı ile uykum gelmeye başladı. Rahatlıyordum. Bedenimde var olan gerginlikler, kasılmalar azaldı. Gözlerim istemsiz bir şekilde kapandı. Huzurluydum. Sanki içime güneş doğuyordu. Bu beni ısıtmak için doğan, benim güneşimdi. Güneş çekilirken, aynı uçurumu gördüm, ardından aynı koyu, dipsiz karanlık geldi. Karanlığın bir sürü farklı tonu vardı. En koyudan en açığa kadar... O dipsiz boşluğa düşerken, bir anda tepemde bir ışık gördüm. O ışık, sanki beni bu karanlıktan kurtarmaya gelmişti. Gözlerimi o ışığa diktim. Düşmem yavaşlamıştı. Düşmemin yavaşlaması bir yana o ışıkla birbirimize yaklaşıyorduk. Önce ışık olarak gördüğüm şeyin bir yıldız olduğunu fark ettim. Çok güzeldi, çok özeldi. Karanlık umurumda bile değildi. Sizi aydınlatan bir yıldızınız varsa, hangi karanlık içinizin ısınmasına engel olabilirdi ki? Bir umuda benziyordu.

Uzun zamandır bu duyguyu hiç hissetmediğimi fark ettim. Artık düşmekten korkmuyordum. Elimi dokunabilecekmiş gibi o yıldıza uzattım. Bunu yaparken gülümsüyordum. O yıldız bana aitti. Benim için buradaydı. Yıldız bana yaklaşırken, ona doğru hızla çekilmeye başladım. Koyu karanlık ve uçsuz bucaksız uçurum giderek daha çok uzaklaşıyordu. O yaklaştıkça, gökyüzünü daha net seçmeye başladım. Öyle bir yıldızdı ki, gökyüzünü ışığa boğuyordu. Sanki ondan başka yıldız yoktu. O derin uçurumdan neredeyse çıkmıştım. Geceyi aydınlatacak kadar büyük ve güzel, geceye yol gösterecek kadar bilge bir yıldızdı. Beni kurtaran, aydınlatan, yolumu açan, yol gösteren yıldızım... Kuzeyde duruyordu. İçimde bir şeyler değişiyordu. Anılar yavaşça bir sandığın içinden, kilitli bir kutudan dışarıya sızıyordu. Kutu açılırken, kilit sesi içimde yankılandı. Gökyüzünde daima herkese yol gösteren yıldız, Kuzey Yıldızı'ydı. Polarisim...

Anıların yanında acılar, yatağını bulan sular gibi hızlıca üzerime akmaya başladı. Yavaşça başlayan akış hızlandı. Sular hızlandıkça, yatağından taştı. Kalbime doğru bir sel oldular, kalp atışlarım hızlandı. Hatırlamaya başladım. Ağır bir çekimle anılar içime doluyordu. O siyahlık gece karanlığına benzeyen gözlerde birleşti. Sevgi sözcüklerinden öpücüklere, oradan da ruhsal bağlara dolandı. Dövmeler, kilitler, düğümler olup, kalbimi sardı. Kalbimi tutuşturan bir öpücükte nihayet buldu. O siyahların tamamı, kendi siyahıyla karşımda duran Lucifer'da birleşti. Polaris'im, aşk düğümüm... Şu ana kadar tüm yaşananlar bir sel gibi aklıma hücum ederken, kalbimde bir yangına sebep oldular. Chris, Cain, Lilith, Metatron. Tüm acılar, nefes aldırmayan, boğan acılarla nefesim kesildi. Micheal, kararım, duam, imkânsız fedakârlık, serafimlerin evi... Acılarım ve Lucifer'ı geride bırakmaya dayanamayan yarım benliğimle nefes alamam, hepsini hatırlıyordum.

RUH LEKESİ(düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin