FİNAL

26.2K 1.4K 1.3K
                                    


Tüm vücuduna yayılan gerginlik bir elektrik akımı gibi szımıştı bedenine. Gözleri yaşlıydı fakat ağlamıyordu. Bakışlarını diktiği adama olan öfke patlaması yüzünden yumruğunu sıkıyordu. Oturduğu demir sandalyede ayağıyla ritim tutarken dudaklarını kemiriyordu hırsla. Üzerindeki beyaz okul gömleğinin büyük bir bölümü öldürdüğü adamın kan izine bulanmıştı.

Önleri kesildiği gibi zorla arabaya tıkıştırılıp bilinmedik bir eski depo gibi bir yere gelmişlerdi. Ev sayılmazdı, tek katlıydı ve eskimişti. Ağaçlık bir yerdeydi. Çok da önemli değildi aslında her yeri beton olan büyük bir bodrum katı gibi olan yerin nasıl olduğu. Şu an önemli olan tek şey üvey babasının, sevgilisini bayıltıp ikisini de alıkoymasıydı.

"Dua et senin için o leşi hallettim, yoksa hapse girmiştin."

Celal'in alaylı sesine karşılık sadece çenesini sıkarak baktı ona. Adamın bakışları kanlı üzerinde dolaşıyordu. Celal başlarına bela olur diye o harabe yerde Cengiz'in bıçakladığı adamı temizlemişti kendi adamları aracılığıyla.

Adamın bakışları çocuğu baştan aşağı süzüyordu. "Adamın damarını patlatarak öldürme canavarlığını bir tek benim yetiştirdiğim sen yapabilirdin zaten." dedi Celal dudaklarındaki sevimsiz kıvrılma ile.

Cengiz'in bakışları haraketsiz bir şekilde yatan adama çevrildi. "Ona ne yaptın? Neden hala uyanmadı?" diye sordu endişeli bir sesle. Ses tonunu ne kadar sert çıkarmaya çalışsa da endişesi oldukça belliydi.

Celal'in bakışları Ahmet'i buldu. "Korkma, ırz düşmanı sevgiline bir şey yapmadım. Baygın sadece, birazdan uyanır."

Cengiz kaşlarını çattı. "O ırz düşmanı değil." dedi.

"Öyle mi? Abilik yapıyorum ayağına sana yan gözle bakan, pis işlerine alet eden biri ırz düşmanı değil yani? Üstelik amcasının oğlu."

"Ben senin oğlun değilim." dedi Cengiz hırsla.

"Evet değilsin." dedi Celal. Stabil adımlarla dalgalı saçlı çocuğun yanına ilerlerken Cengiz ayaklanma ihtiyacı hissetti. Bu yüzden oturduğu yerden ayaklandı. Adam üzerine doğru yürürken resmen burun buruna gelecek şekilde yaklaşınca Cengiz'in kalbi korkuyla çarptı.

Adamın irisleri çocuğun yüzünde dolaştı. Sessizce, bir şey demeden her bir milimini inceledi. Cengiz ses vermedi. Ters bir hareket yapmak istemiyordu çünkü Ahmet söz konusuydu. Bu yüzden şu an Cengiz'in hiçbir yeri bağlı değildi zaten. Çünkü Ahmet buradayken kaçamazdı, bunu biliyordu Celal.

Adam gözlerini çocuğun açık kahve gözlerinden çekmeden elini cebine attı ve pantolonundan cüzdanını çıkardı. İçinden hızlıca çektiği fotoğrafı çocuğun gözlerinin önüne serdi.

"Bak." dedi Celal fotoğrafı onun gözüne sokmak ister gibi. Cengiz'in annesinin fotoğrafıydı bu. Hemen arkasına yapışık bir diğer fotoğrafı diğer eliyle tuttu adam. Cengiz şaşkındı. Kaşlarını çatmıştı. Adamın bir elinde ölen annesinin fotoğrafı, diğer elinde ise kendi fotoğrafı vardı.

"İkinizi de hep taşıdım yanımda." dedi Celal. "Sen bana ondan kalan tek şeysin. Seni bırakmam, anlıyor musun?"

Yumruklarını sıktı Cengiz. Gözleri dolmaya başlarken boğazına oturan yumru ile zar zor yutkundu.

"Neden?" diye sordu sert fakat bir o kadar da titrek çıkan bir sesle. "Sen beni hiç sevmedin ki. Hep kızdın, dövdün. Şimdi neden böyle diyorsun?"

"Dövdüm evet çünkü bana yalvarmanı istedim. Sarılmanı istedim. Bana sığınmanı istedim. Sen ne yaptın? Annen gibi benden hep uzak durdun. İkiniz de kendinize başka adam buldunuz. Benden nefret ettiniz." dedi Celal.

Tehlikeli Yakınlaşma [BXB] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin