22./Çünkü biliyorsun benim günahım seninkinden daha ağır

10.2K 1.3K 2.1K
                                    

22. Bölüm: Çünkü biliyorsun benim günahım seninkinden daha ağır

"Vaktiyle bir "benliğim" vardı; artık sadece bir nesneyim... Yalnızlığın bütün uyuşturucularını tıka basa alıyorum; dünyanın uyuşturucuları bana benliğimi unutturamayacak kadar hafiftiler. İçimdeki peygamberi öldürmüş olduğuma göre, nasıl olur da insanlar arasında hâlâ bir yerim olabilir ki?" -Çürümenin Kitabı, Emil Michel Cioran

***

Kafamızın içinde taşıdığımız çok büyük bir güç var:

Anılarımız.

Anılarımızı kaybetmek, sevdiğimiz herkesi öldürmekle aynıdır. Etten ve kemikten var olan insanlar, kafamızın içinde yer edinmedikleri sürece önemsiz birer rakamdan ibaret olurlar. Bir kişi... İki kişi... Üç kişi... Dünyada milyonlarca insan yaşıyordu. Benim kafamın içinde bir yer edinemedikten sonra rakamdan başka bir şey değillerdi.

Anılarımızı hatırlayamadığımız vakitlerde rahatsızlık duyarız, belki de en önemli zamanda onları hatırlayamadığımız için utanırız... Aradığımız yerde onları bulduğumuzda ise mutlu oluruz, bazen de bir hüzün dalgasına çarpıp bir gemi gibi yıkılırız. Yine de bu bir güçtür. Sağlam bir hafıza, insanın en büyük silahı olabilir.

İnsan, mutlu olduğu anları hatırlayarak özgüvenini tazeleyebilir veya mutsuz olduğu anların intikamını alacak şekilde korkunç birine dönüşebilir. Anılar güzeldir; anılar tehlikelidir. Her şeyden önce, geçmişi hatırlamak, toprağın altına zorla gömdüğümüz bazı duyguları bizden izinsizce dışarı çıkartır. Ölen bir kedi aniden hatırlandığında gözlerin dolması gibi... En son ne zaman ağlamıştım ki, diye düşünmek gibi... Bütün bunlar, bir noktada insanın özgürce yaşayabildiği bazı durumlardı. İnsanın en çok özgür olduğu yer de kafasının içindeki hayatıydı. Kimseye anlatmadığı rüyalarıydı. Düşünceleriydi. Anıları diğerlerinden farklı yorumlama biçimiydi...

Sonra bir gün hükümet, insanları haksız yere elektroşokla tehdit etmeye başladı. Anılar kayboldu. Beyni uyuşturacak ilaçlar ağızdan ve damardan verildi. Geçmiş hatırlansa bile hiçbir şey hissedilmedi. Bir süre sonra toprak hiç kazılmadı ve içindeki duygular da dışarıya çıkartılmadı. Dokunulmamış toprağın üzerine beyaz karanfiller bırakıldı.

Jungkook, sakinleştirici iğnenin etkisindeyken yumuşak bir koltukta oturuyor, anılarının ne kadarını toprağın altında gömeceğini düşünüyordu. Onları gömdüğü yeri unutmak istemiyordu. Uygun bir zamanda toprağı kazmak ve her şeyi dışarı çıkartmak istiyordu. İyi veya kötü, fark etmez, anılarının hepsini istiyordu.

Karşısında dev ekran bir televizyon vardı. Klinikteki odalardan bir tanesindeydi. Buradaki her oda neredeyse aynı biçimde dizayn edilmişti. Bembeyaz yataklar, tek kişilik ziyaretçi koltukları ve hastaların klinikte kaldıkları süre boyunca sıkılmaları için koyulmuş olan televizyonlar...

Henüz elektroşok tedavisi başlamamıştı. Bu sadece ilk adımdı. Doktorlar, eskisinden daha titiz çalışıyorlardı. Güya intihar etmek isteyen bir adamı kurtarmaya çalışıyorlardı.

Dev ekrana Jungkook'un anılarıyla alakalı birçok fotoğraf çıkıyordu. Onun mezun olduğu çiftlik evinin uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı çıkmıştı mesela. Jungkook bu fotoğrafa karşı hiçbir tepki vermedi. Kalp atışlarını ölçen cihazın bir parçası parmağına takılmıştı. Jungkook'un kalp atışları uyku halindeymiş gibi sakindi.

Çiftlikteki odalar teker teker gösterilmeye başlandı. Jungkook yine sakindi. Arkadaşlarının fotoğrafları gözüktü. Jungkook, anılarında kalmış çiftlik arkadaşlarına karşı herhangi bir tepki vermedi. Doktorlardan biri Jungkook'un başındaydı. Diğeri ise kameradan izliyordu. Hastayı fazla telaşlandırmamak için odada sadece bir doktor bulunuyordu. Hastanın kaçmaması için de kapının önünde bir güvenlik görevlisi vardı. Geri kalan her şey, tam da hükümetin tarzına yakışacak biçimde, uzaktan izleniyordu.

Do It For Love | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin