BÖLÜM 15: KURŞUN SESİ

11.8K 446 50
                                    


İstenmeyen ot gibi her an burnumun dibinde biten Arslan'a şimdi ulaşamıyordum. Telefonu kapalıydı. Stresle bacaklarımı sallarken on dakikadan fazla olduğu gibi taksi arıyordum ama ya doluydu ya da yanımdan geçip gidiyordu. Sinirle ellerimi saçlarımdan geçirdiğim sıra önümde duran siyah mercedes ile duraksadım. Aynı anda siyah filmli araçtan tanıdık takım elbiseli adamlarla gerginliğim yerini rahatlamaya bıraktı. Tam önümde durduklarında ellerini önlerinde kavuşturmuş iki adama yaklaştım.

"Siz beni mi takip ediyorsunuz?"

Dönüp birbirlerine baktıklarında onların afallayışının geçmesini beklemeye zamanım yoktu. Aceleyle arka koltuğa yerleşmeden onlara da binmelerini işaret ettim. Hålå birbirlerine baksalar da uzatmadan bindiler. Şöför koltuğunda oturan Arslan'ın kel korumasına döndüm.

"Beni Arslan'a götür."

"Arslan bey'den mi bahsediyorsunuz?"

"Yok kardeşim ya, doktorlardaki Arslan'dan bahsediyorum." Şoför koltuğundaki adam anlamayarak önce arkadaşına sonra bana baktığında gözlerimi devirdim bıkkınlıkla. Bunların hepsi böyleyse işim vardı benim.

"Sür abi Allahaşkına canım burnumda zaten."

"Sen-Yani siz abiyi aradınız mı?"

"Aradım ama açmadı."

Adamlar alenen beni götürmek istemiyorlardı. Bunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu. Arslandan korkmaları gram umrumda değildi çünkü bana bir şey yapmayacağını biliyordum. Yapmazdı yani. Her ne kadar o odanın dışında bambaşka bir kimliğe bürünse de aramızdaki ilişki sadece beni değil onu da bir çatışmaya sokuyordu biliyordum. Gözlerinden anlayabiliyordum. Diğerlerine karşı sert bir mafya babası olan adam benim karşımda afallıyordu. Ne kadar aynı sertlikte davranmaya çalışsa da sesimi yükseltmemle tavırları değişiyordu. Belki de bu yüzden onu o odanın dışında bu kadar az gördüm şimdiye kadar.

Sonunda araba geniş, dört katlı bir sirketin önünde durduğunda beklemeden indim. Dev bir tabelada asil bir yazıyla VELİOĞLU yazısıyla gözlerim kısıldı. Demek burası onundu..

Arkamdan çıkan adamlarla dikilmeyi bıraktım. Ben önde onlar arkamda hızla şirket binasına girdik. Güvenlik arkamdaki korumaya baş selamı verdi. Onları umursamadan ilerlemeye devam ettim. Herkes kendi halinde harıl harıl çalışıyordu. Bazıları beni farketse de arkamdaki adamları tanıdıklarından olsa gerek biraz şaşkın bakıp geri önlerine dönüyorlardı. Asansöre yaklaştım. Şansıma bu kattaydı. Önce ben, arkamdan da Arslan'ın korumaları bindik. Anında onlara döndüm. Adam mesajı almış olacak hemen üçe bastı.

İnkar edemem, güzel binaydı. Zarif duruyordu. Daha çok klasik tarzdaydı. Hiç Arslan'ın tarzı değildi sanki. Asansör de çalan klasik müziği bile. Sanki hepsi bir paravandı. Arslan'ın taktığı maskelerden biri. Emindim, çalışanları bile bilmiyordur onun gerçek yüzünü.

Başımı iki yana salladım ve asansörden inerken kendime kızdım bir an. Bananeydi ki? Ne çok düşünüyordum bu aralar onu.

"Buradan." Diye yol gösteren adamın bir kafa işaretiyle gösterdiği odaya yürüdüm ve aceleyle kapıyı çalıp cevabını beklemeden açtım.

"Arslan?" Beklediğim son şey bile değildi karşımdaki manzara. Hayretle içeri yürüdüm. Kapı arkamdan kapatılmıştı ama etrafı incelemekten farkedemedim bile.

"Ne işin var senin burada?" Dedi dağılmış Arslan. Dağılmış derken ciddili dağılmıştı. Etrafı yakıp yıkmış, kendisi de saçı başı birbirine girmiş, kıyafetleri darmaduman halde masasında önündeki bir şeylerle uğraşıyordu.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin