BÖLÜM 27: DAĞ EVİ

12K 511 101
                                    

Yorgun argın kendimi koltukta geriye yatırıp bademciğim görünene kadar ağzım açık esnerken bir yandan geriniyordum. Hayvan gibi yorulmak tabiri var ya, heh tam o kıvamdaydım. Sabah sağolsun(!) Arslan beni kendi şirketimin önünde bırakıp gittiğinde aklımda bir tek onu öpmeden arabadan indiğim için pişmanlık duyuyordum. Yani onun arkamdan yaptıklarını bilmeden önceydi bu düşüncelerim.

Yav adam bildiğin dünyanın işini başıma yıkıp kaçmıştı!

Sabahki keyifli hali gözümün önüne gelince sinirle dilimi dişlerimde gezdirdim. Bir de söylememişti şerefsiz.

Bakışlarım telefona kayınca hırsla alıp bildirimlerimi siken Ekin ve diğer arkadaşlarımı umursamadan Arslan'ın adını aradım. Aramamıştı da şimdiye kadar. "Ulan hiç mi özlemedin vicdansız."

İnsan bir der sesini duyayım en azından. Ama yok! Ben kim için söylüyorum ki bunları.

"Sen aramazsan ben hiç aramam!" Kendi kaybederdi.

İş çıkışı yorgun argın şirketten dışarı çıktım. Selam veren her çalışana başımı sallamaktan başım kopacakmış gibi hissederken sessize aldığım telefonumu bir kez daha kontrol ettim. Aramamıştı.

"Ama ben sana yapacağımı bilmez miyim? Görürsün sen şerro."

Döner kapıdan geçtiğim esnada saniyelik başımı kaldırmamla gördüğüm adamlarla duraksadım bir an. Bunlar nereden çıkmıştı?

"Hayırdır beyler?"

"Sizi almaya geldik. Arslan beyin emri. Dedi adının Emre olduğunu hatırladığım adam.

Aslında hesap sormam gerekiyordu ama o kadar yorgundum ki bir şey demeden arabaya geçtim. Korumaların birbirlerine nasıl şaşkın baktıklarını görüyordum camdan. Dudaklarımda bir tebessümle gözlerimi yumdum. Biraz dinlenebilirdim bence.

•••

Keşke hiç dinlendirmeseymişim. Çünkü şu an geldiğimiz yer hiç ama hiç eve benzemiyordu.

"Nereye getirdiniz lan beni?"

"Bizimle gelin lütfen." Geldiğimiz yer lüks iki katlı bir dağ evi havasında bir yerdi. Etrafıma şöyle bir baktığımda harbiden dağ evi olduğunu farkettim. Etrafta tek bir ev bile yoktu. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdeydik. Çaktırmadan yanımda dikilen adamlara baktım. Ulan bunlar beni kaçırmış olmasındı?

"Içeri geçin." Evin kapısını açan adama tirsak bir bakış attım.

"Arslan nerede?" Neredeydin yiğidim?

"Geç kalabileceğini söyledi efendim." Kapı suratıma kapandığında hemen telefonumu çıkardım.

"Hassiktir ama ya." Telefon çekmiyordu. Gizlice pencereye yaklaşıp perdeyi araladım. Korumalar her zamanki gibi kendi hallerindeydiler ama içimdeki şüphe dinmiyordu. Yav Arslan niye durduk yere haber vermeden beni bu dağ başına göndersin ki?

Bir on, bilemedin on beş dakika orada volta attım, gizlice korumaları izledim durdum ama herhangi bir hareket yoktu. Kendimi çok korumasız hissediyordum. Boğazım kuruyunca mutfağa girdim. Tezgahın üstünde bir dolu poşet vardı. Kaşlarım çatılırken eğilip içine üstünkörü bir bakış attım ve umursamadan üst dolaptan bir bardak çıkardım. Beş litrelik bir su şişesi de vardı. Doldurup üst üste iki bardak içerken bir tıkırtı duyduğumu sandım. Bardak elimde öylece kalırken sessiz ayak sesleriyle korkuyla etrafıma baktım. En sonunda çekmecede tencereyi bulunca bahtıma söve söve aldım elime ve koşarak kapının arkasına geçtim. Arslan olamazdı bu. Bir kere o kedi gibiydi. Karda yürür izini belli etmezdi. Kaşlarım çatıldı. Kurt değil miydi izini belli etmeyen? Hemen başımı iki yana salladım kendi kendime. Arslan kediydi. Şuan eve girendi kurt.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin