BÖLÜM 26: KAHVALTI

11.7K 509 57
                                    

Sabah baş ağrısıyla gözlerimi araladığımda acılı bir iniltiyle doğruldum. Kafam kazan gibiydi. Aklıma dün gece geldiğinde hızla etrafima baktım. Odamdaydım.

Lan ben ne ara buraya gelmiştim?

Sızlanarak doğrulup ayaklarımı soğuk zemine uzattım. Oda olması gerekenden karanlıktı. Bir an erken mi uyandım lan diye düşünsem de pencereye dönünce görmüştüm kapalı havayı ve inceden çiseleyen yağmuru. Bir süre boş boş yağmuru izledikten sonra ayaklandım. Odanın içindeki banyoya girip aynanın karşısına geçtim ve yüzüme art arda su çarptım.

"Arslan..."

"Ben senden hoşlanıyorum galiba."

Başımdan aşağı kaynar sular akarken şok içinde aynadaki yansımama baktım.

"Yo." Başımı hızlı hızlı iki yana salladım. "Yapmış olamam."

Başımı yavaşça kaldırıp aynadaki dehşet dolu aksime baktım. Yapmıştım...

"Hassiktir ama ya!"

Daha ne hissettiğimi kendime bile itiraf edemeden gidip adama mı ötmüştüm! Ya dalga geçerse benimle? Alay konusu olacaktım kesin..

"Ah ulan Oğuz! Ah be Oğuz.." sinirle banyodan çıkıp merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Bir ilaç içip kendime gelmem lazımdı. Yoksa bu baş ağrısıyla bu kadar siniri aynı bünye kaldıramazdı.

Söylene söylene çıplak ayaklarımla mutfağa yönelmiştim ki tezgahta arkası dönük bedenle duraksadım. Üstü çıplaktı ve altında bana ait bol, her an üstünden düşecekmiş gibi duran bir gri eşofmanla dikiliyordu. Yutkundum istemsizce. Ve ancak o zaman farkettim ocaktan gelen güzel kokuları.

"Daha ne kadar orada dikileceksin?"

"Ha?" Bana bakmadan konuşan adamla utangaç bir tavırla ensemdeki saçlarla oynadım. Feci gergin hissediyordum kendimi. Utanmasam ayaklarımı kıçıma vura vura kaçardım.

"Gel masayı kur menemen pişmek üzere."

Hâlâ arkası bana dönükken el mecbur içeri girdim. Bir gözüm onun üzerindeyken üst raftan kahvaltılık tabakları çıkarıp masaya koydum. Çoğu kahvaltılığı çıkarmıştı zaten. Eksik olan çatal bıçağı da almak için. çekmeceye yöneldim. Aynı anda ona da yaklaşmış oldum. Arslan geri çekilme gereği duymadan işine devam ediyordu. Aramızda hatrı sayılır bir azlıkta boşluk kalırken onun çıplak karnına temas eden kolumla kalp atışlarım hızlandı. Hareketlerim bile ağırlaştı sanki. Yapmamam gerektiğini bildiğim halde kafamı kaldırıp yüzüne baktım alttan alttan. Hissetmiş gibi bana döndü kahve gözleri. Öp beni diyordu sanki bakışlarıyla. Koyu renk dudaklarına kayarken gözlerim, bir anda geri çekilmesiyle afallamış kalmıştım.

"Ayakların çıplak mı senin?" Saf saf yüzüne baktım birkaç saniye. Konumuz bu muydu şimdi?

"Bir şey olmaz."

"Git ayağına terlik giy Oğuzhan. Üşüyeceksin." Omuz silktim ve çekmeceden alacaklarımı alıp masaya koydum. Arkamdan derin bir nefes aldığını duysam da zerre umursamadım ve çay bardaklarını almak için döndüğümde onu mutfaktan çıkarken gördüm. Dudaklarım istemsizce büzülürken yüzümü buruşturdum. Niye üzülüyordum ki gittiğine? Sanki her sabah birlikte kahvaltı yapıyormuşuz gibi ona da tabak çanak çıkarmıştım bir de..

"İlla bana iş çıkarmak zorundasın değil mi? Ne var giy dediğimde giysen?"

Uzaktan duyduğum bağırışla düşüncelerimden arınırken şaşkınlıkla koridora baktım. Bir daha bağırdı. "Ocağın altını kapat!" Diye.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin