BÖLÜM 33: AİLE KAHVALTISI

10K 539 136
                                    


''Aa! Abi?"

''Sikeyim.'' Diye mırıldandım şokla.

''Si-ke-yim!" Diye tekrar etti çocuk. O çocuk...

Arslan'ın ateş olup yakan karaları bir bana bir de bana sırıtarak bakan bebesi  arasında gidip gelirken başımı eğdim suçlulukla. Şansıma sıçayım.

''O lafı bir daha söylemeyeceksin diye kaç kere uyardım seni Ömer!" Minik Ömerciğin dudakları anında aşağı doğru üzgünce büzüldü. Dudaklarıyla birlikte başı da eğilmişti benim gibi.

''Özür dilerim baba.''

Arslan derin bir iç çekti. Bakışlarını üstümde hissedince alttan alttan baktım ve göz göze gelince hızla önüme döndüm. Yine de o karalardaki 'seninle sonra görüşeceğiz' imasını anlamıştım. Anlamamak imkansızdı zaten. Masanın başına geçerken ''Geç hadi.'' Dedi bana da.

Şimdi herkes bana bakıyordu işte. Yavaşça masaya yaklaştım. Koca masada sağında kızı solunda oğlu oturuyordu. Ben de bana en yakın yere oturdum. Ne yazık ki o yer minik Ömer'in yanı olmuştu.

''Zeynep, Ömer.'' Dedi çocuklarına tek tek ilgiyle bakarak. ''Oğuzhan abiniz bundan sonra bizimle yaşayacak.''

Nefesim boğazımda kalırken öksürmeye başladım. Çocuklar bana dönerken ''helal helal.'' Diye mırıldandı Arslan keyifle. Adi herif.

''Ona da güvenebilir miyiz baba?" Kızının ciddi sorusu üzerine kıpkırmızı bir halde Arslan'a baktım. Dudağının kenarındaki minik bir kıvrılmayla beni izliyordu.

''Oğuzhan abiniz ailemizin bir parçası artık.'' Sanki bu söylediği yetmiş gibi iki çocuk da gülümsedi bana. Ben de onlara gülümserken önüme açılan servisle ''Hadi başlayın artık.'' Dedi Arslan. Çocuklar babalarının komutuyla önlerine konulmuş yemekleri yemeğe başlarken benim de önüme servis açıldı. Kahvaltılıklardan önüme düşenleri tabağıma rastgele atarken iki meraklı göz sağ olsun lokmalarımı boğazıma dikti. Yumruk olan elim ağzıma gelirken kısıkça öksürdüm. Arslan efendi sırıtarak çayını yudumladı. Bilerek bakmıyordu bana.

Kahvaltının sonlarına doğru kapşonlu hırkanın kolundan minik bir el çekiştirmeye başlayınca göz ucuyla yanımda oturan miniğe baktım. Gözlerini tatlı bir şekilde kırpıştırarak başını yana eğdi. Minik üst dişleri alt dudaklarını içine çekerken gözleriyle masayı gösterdi. Anlamayarak göz kırptım, bu sefer kaşlarını da devreye soktu. Merakla bu kadar ısrarla neyi gösterdiğine baktım.

Masada dokunulmamış tek şey, altın gibi parlayan nutella kavanozu.

Ömerciğe döndüm. Bana adeta yalvararak bakıyordu. Ellerini çenesinin altında birleştirdi. Dudaklarından sessizce 'lütfen! lütfen!' sözcüklerini seçerken kararsızlıkla Arslan'a baktım. Bizi umursamadan gazetesini okuyordu. Gazete okurken bile karizmatik duruyordu pislik. Arada bir çenesindeki kirli sakalını sıvazlamasını görünce karnım kasıldı. Yutkundum. Dalgın dalgın onu izlerken birden bacağıma yediğim tekmeyle irkildim. Ömercik, kızgın kızgın kollarını gövdesine dolamış çattığı minik sarı kaşlarıyla nutellayı işaret etti. Bu hâli aşırı Arslan'a benziyordu. Gülerek kavanoza uzandım. Ekmek sepetinden küçük bir dilime el değmemiş çikolatayı sürerken bakışlarını üstümde hissettiğim adamı görmemezlikten geldim.

Sürdüğüm ekmekle ayaklarını sabırsızlıkla sallayan minik bedene döndüğümde Ömercik gözlerini iri iri açtı, korkuyla başını hafifçe iki yana salladı. Gözüm Ömercikten ablasına kaydığında küçük kızın komik ama ciddi bakışlarıyla Arslana döndüm. Gazetesinin altından uyarı dolu bakışlar attığını görünce bu üçlü karşısında ağzım hayretle açıldı. Sanki az önce çikolatalı ekmek için şekilden şekle giren bendim ulan. İki dakikada üçe karşı tek kalmıştım resmen.

Geceye Karışan Günahlar (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin