12. Bölüm - Hainler ve Kâhinler

171 24 3
                                    

Yıllar önce Randolf küçük bir kasabada yaşıyordu. Herhangi bir kasabalı hayatından farksız, basit bir yaşam sürüyorlardı. Ailesi çiftçilik yapıyordu, arka bahçelerinde yetişen sebzeleri anne ve babasının çocukları sayılırdı.

Randolf'un ondan sadece iki yaş küçük bir erkek kardeşi vardı. Yaramaz bir çocuktan sonra, kardeşi ailesine derin bir nefes gibi gelmişti. Çünkü Randolf'un asi tavırlarının aksine kardeşi uslu, söz dinler ve sakindi. Randolf gibi boş zamanlarında ormana kaçıp ayakları çamurlu eve gelmiyordu. Nehire arkadaşlarıyla itişip sırılsıklam gününü geçirmiyordu. O tombul küçük elleriyle bitkileri ekiyor, hasatları toparlıyordu.

Vaktinin çoğunu da odasında geçiriyordu. Kapısını kapattığı anda varlığını bile unutturacak süreler oradan çıkmıyordu. Çünkü Randolf'un kardeşi, başkalarında olmayan bir şeye sahipti. Sahip olduklarını altı yaşında anlayacak kadar da akıllıydı. Güçlerini özgürce kullanabileceği tek yerin odasının duvarları olacağını biliyordu. Çünkü bu onda olmaması gereken bir kuvveti.

Bu kudretli özelliğin sadece kraliyet ailesinde olması gerekiyordu. Ya da en azından ona bu şekilde öğretilmişti. O da yaptığının yanlış olduğunu düşünerek bunu bir sır gibi sakladı. Ta ki saklayamayana kadar. Yükselenler, diğer yükselenleri tanıyabilirlerdi. Onun gücünde bir yükselen, elbet diğer ustalar tarafından hissedilecekti.

Randolf, kardeşini almaya geldiklerinde on iki yaşındaydı. Perdelerin arkasından her şeyi görmüştü. Kraliyetten gelen insanlar anne ve babasıyla konuştu. Kraliyete yapacakları büyük hizmetler karşısında kutsanacaklarını söyledi. Oğullarının başına gelebilecek en güzel şey onları bulmuştu. Bu, kaçıramayacakları bir fırsattı. En azından kraliyetten gelenler Hann ailesine bunu söylediler. Ne kadar şanslı olduklarını. Oğullarının bir aziz tarafından ödüllendirildiğini.

Ona ne kadar büyük bir şey gibi anlatılırsa anlatılsın, Randolf'un kardeşi buna heyecanlanmadı. Henüz on yaşındaydı. Sarayda sahip olacağı altınlar ilgisini çekmiyordu. Onun ilgisini yuvasında olmak çekiyordu. Babasının yeni tohumları heyecanla ona anlatması, annesinin bahçeden getirdiği patateslerle çorba yapması. Uzaklaşmak istemiyordu. Kötü bir rüya gördüğünde kime koşacak, gün içinde düşündüklerini kime anlatacaktı?

Kardeşini üzgün gören Randolf'un kalbi kırıktı. O da kardeşinin evden gitmesini istemezdi. Ancak emirlere karşı gelebilmek gibi bir gücü yoktu. Annesi ona hep kardeşini koruyup kollamasını söylemişti. Randolf bunu yapamadığını hissediyordu. Yeterince kuvvetli değildi. Daha bir çocuktu. Nasıl kardeşini bu gelecekten kurtarabilirdi?

Kraliyet özel olarak hazırlattığı araçla Hann ailesinin kapısına geldiğinde Randolf, kardeşine bakıyordu. Ayaklarının titrediğini görebiliyordu. Onu rahatlatmak için yanına gitti.

"Seni çok kıskanıyorum kardeşim. Harika bir eve gidiyorsun. Artık benimle odanı paylaşmak zorunda değilsin, tüm oda sana ait!" Randolf, kendini zorlayarak bu kelimeleri kardeşine söylediğinde parmaklarını sıkıyordu.

Kardeşinin en azından bu sözlerle heyecanlanacağını düşünüyordu. Fakat onun gönlü de kardeşini yabancıların eline bırakmaktan yana değildi. Kardeşi, gözlerinde biriken yaşları geri yollamaya çalıştı.

"Sana bir sır verebilir miyim?" dedi abisine.

Randolf tüm dikkatini vererek kardeşine baktı. Lütfen bana aslında bir yükselen olmadığını söyle, diye düşündü. Bu kabustan uyanmaları için tek şanslarının bu seçenek olduğunu ikisi de biliyordu. Randolf başını aşağı yukarı salladı.

"Gitmek istemiyorum."

Bu, Randolf'un beklediği cevap değildi. Ancak yüzleşmek zorunda olduğu cevaptı. O da kendini bırakmamaya karar verdi. Kardeşini daha fazla hırpalamayacak, onu üzmeyecekti.

Lanetli KrallıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin