21. Bölüm - Kara Kaçak

100 14 2
                                    

Kiera henüz zindana inemeden sarayın çanları çalmaya başlamıştı. Bu ne demek bilmiyordu ancak iyiye bir işaret olmadığını hissedebiliyordu. Kalbi hızla çarparken aşağı indi. Gardiyanlara çekilmeleri için emir bile vermeden aralarından geçti. Kendinden emin olduktan sonra her şeyin ne kadar kolay olduğuna o da inanamamıştı.

İçeri girdiğinde Hadley'nin hala bıraktığı yerde olduğunu fark etti. Bu çanlar ne için çalıyorsa onun riskte olmadığını bilmek güzeldi. Parmaklıklara sarılan Kiera kardeşine seslendi. Onu gördüğü anda fırlayan Hadley heyecanla ayağa kalktı. Bu işe kalkıştığına lanet ediyordu. Randolf ne yapmaya çalışıyor bilmiyordu ama belki de haklı değildi.

Ya da burada Kiera'nın beynini öyle bir yıkamışlardı ki artık o da doğru düzgün düşünemiyordu. Çünkü Hadley üçüncü bir seçeneği göremiyordu. Aylar önce prens kardeşini almaya geldiğinde Hadley ne kadar kıskandığını düşündü. Raya'nın sahip olacacağı her şeye ne kadar imrendiğini. Şimdi o zamanların üzerinden yıllar geçmiş gibiydi.

Ne Raya'nın tacı ne de konumu Hadley'e ilgi çekici gelmiyordu. Yanında dolaştırdığı prens artık Hadley'nin hayallerini süslemiyordu. Sanki kraliyetin maskesini indirmiş, burada olanların ne kadar çirkin olduğunu anlamıştı. Madalyonun diğer yüzü düşündüğü kadar parıltılı değildi.

"Beni buradan götürmeye mi geldin?" diye sordu Hadley.

"Evet," dedi Kiera. Hızla çevresine baktı. "Ama bu yaşanılan son olaylardan kimseye bahsetmemen gerekiyor. Sen hiçbir zaman kasabadan çıkmadın. Arlo ve benim düzenlediğim baloya gelmedin. Yakalanmadın ve biz birbirimizi görmedik."

Hadley'nin kafası karışmıştı. Kardeşinden duymayı beklediği kelimeler bunlar değildi. Kaşlarını çatarken başını iki yana salladı; "Sen benimle gelmiyor musun?"

En azından zindanda gördüklerinden, olanlardan sonra kardeşinin de onunla gelmesini beklerdi. Nişanlısı olarak tanıttığı prens Arlo yalancının tekiydi ve kimsenin gücüne ihtiyacı yoktu. Bunu öğrendikten sonra Kiera nasıl onunla kalmayı kabul edebilirdi?

"Hayır," dedi Kiera.

"Ama artık kalmak zorunda bile değilsin. Prens herkesi kandırmış! Bir yükselen olduğunu görmedin mi?"

Hadley'nin sesinde telaş değil, neredeyse öfke vardı. Arlo, gözlerinin önünde Paul'u alevler arasına almıştı. Bunu inkar edemezdi. Sesi zindanda yankılanırken neredeyse çan seslerini bile bastırmıştı. Buradan çıkacaksa Raya'yı da yanına alacaktı.

"Gördüm," diye cevapladı Kiera. "Hem de çok önce."

Hadley duraksadı. O zaman anlayabildi. Prensin güçlerinin olması Raya için yeni bir haber değildi. Diğerleri gibi şaşırmak yerine herkese olanları burada tutmalarını tembihlemişti. Şimdi her şey Hadley için yerine oturmaya başlıyordu. Başından beri Kiera bunu biliyor olmalıydı. O yüzden bu kadar sakin kalabiliyordu.

Ama neden? Prensi o kadar uzun zamandır bile tanımıyordu. Bu kadar az süredir yanında olduğu birini koruma riskine neden giriyordu? Özellikle de bu kendisini tehlikeye atmayı göze alacak bir seviyedeyse. Bunun yerine evine dönüp kasabada sakin bir hayat geçirebilirdi. Burada olanları geride bırakmak isterse başka bir yere bile gidebilirdi.

Kraliyet ona bir şey bile yapamazdı. Hadley, Kiera'nın güçlerinin ne kadar yükseğe uzandığını bilmiyordu ancak prensin nişanlısı olmak için seçilmişse emindi ki saraydaki herkesten daha güçlü olmalıydı. Elindeki bu güçle iz bırakmadan yeni bir hayata başlayabilirdi. Endişe olmadan. Tehlike olmadan.

"Neden onu koruyorsun?"

Kiera gözlerini kaçırdı; "Çünkü..." O da nasıl bir cevap vereceğini bilmiyordu. Arlo ile hep bir çıkar ilişkisi kurmuşlardı. Arlo ona yardım ettiği sürece Kiera da aynısını yapardı. Kiera prensi gözettiği sürece prens de ona arka çıkardı. Ancak zaman zaman Kiera karşılıksız bir şekilde prense yardım etmekte sorun bulmuyordu. Belki de prensin de aynı şeyi ona yaptığını gördüğü için.

Lanetli KrallıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin