23. Bölüm - Fırtınanın Savaşçıları

85 12 0
                                    

Randolf bugün yargılanacaktı. Tek başına. Bu çok gereksiz bir yargıydı çünkü yargı hakkındaki her şey yanlıştı. Paul bulunamadığı için onunla yargılanamıyordu. Ortaya çıksa bile kral onun yargılanmayacağını kesin çizgilerle belirtmişti. İnfaz edilebilirdi, hücrede çürüyebilirdi ve hatta denizin ortasına atılabilirdi. Ancak kesinlikle yargılanmayacaktı.

Çünkü bu yargının sonucunda Randolf zaten haklı çıkmayacaktı. Kral kendi kurup yönettiği oyunu asillere izletmek istiyordu. Onların kılına dokunanlara ne olduğunu göstermek. Randolf eski bir asil tabakasına ait sayılırdı. Balta yarışmalarının birincisi, asillerin göz bebeğiydi. Amaç ona bile acımadıklarını göstermekti.

İnsanları korkutmaya ihtiyacı vardı.

Ancak Paul'u böyle bir yargıya mahkum etmek işlerine gelmezdi. Paul sadece sarayda çalışan onurlu bir görevli değil, aynı zamanda Edgar'ın en yakın korumasıydı. Onlara yakın birinin bir hain olduğunu göstermek sadece kraliyetin görünüşünü zedelerdi. Bu yüzden kral bu kara lekeyi saklamaya karar verdi. Odaklanacakları tek şey Randolf olacaktı.

Dava salonuna toplanmış asiller endişeyle birbirine bakıyordu. Bir çoğu balonun olduğu gün patlamadan etkilenmişti. Bunu yapanı nihayet bulduklarında rahatlamışlardı. Ancak bir yandan da Randolf'un suçlu olmasını sindirememişlerdi. Her şey çok hızlı gelişiyordu.

Kiera'nın bu sorguya katılması kesinlikle yasaklanmıştı. Arlo hala ortalarda yoktu ve Paul'un peşine düştüğü gün yüzü gibi ortadaydı. Arlo'nun olmadığı yere Kiera'nın tek gitmesi doğru olmazdı. Prensesi tek gören asiller, prensin neden orada olmadığını sorgulayabilirdi. Bir şeylerden şüphelenmelerine müsade etmeyecek bir ortam yaratmaları öncelikti.

En azından bu şekilde güvende olduklarından emin olacaklardı. Genç aşıklar belki de yeni saraylarında konaklamaya devam ediyorlardı ve bu olayı hatırlamamak adına davaya gelmeyi reddetmişlerdi. En azından kraliçe Kassandra'nın Arlo ve Kiera için kurduğu senaryo bu şekildeydi.

Randolf elleri arkasında dava salonuna sürüklendiğinde tüm asillerin gözü ondaydı. En önde oturan Isabella göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu. Yaşadığı durumdan tiksiniyordu. Paul haininden nefret etmesi gerekirken kendini ona üzülürken buluyordu. Bu kürsüde duran Paul'un abisiydi. Ona zarar gelmesini istemezdi. Çünkü Randolf'a zarar gelmesi Paul'u üzerdi. Onun üzüntüsü ise Isabella'nın üzüntüsü demekti.

Kral, Randolf'u hücresinden çıkarıp herkese en güçlü kraliyetin onlar olduğunu kanıtladıktan sonra Randolf'u tekrar hücresine götürecekti. Onu öldürmek gibi bir niyeti yoktu. Bundan daha akıllıydı. Onun hayatta kalması demek Paul'un hala bir umudu olması demekti. Ve umut her zaman korkudan güçlüydü. Abisi için bu saraya geri geldiğinde o iki aşağlığı birlikte öldürecekti.

Onları tıkacağı mezarlığı kazmak için sabırsızlanıyordu. Kraliyetin hakimi Randolf'u işaret etti; "Randolf Hann, kraliyetin mülkünde bir bomba patlatarak saygıdeğer kral ve kraliçemizi riske atmıştır. Prenseslerimiz ve prenslerimiz zararın eşiğinden dönmüştür. Tüm asilleri tehlike altında bırakmıştır. Bugün, Marisanda'ya ihanet etmekten yargılanacaktır."

Asillerina arasında bir mırıldanma oldu. Bazıları durumu ayıplıyordu, bazıları ise Randolf'u. Ancak herkesin ortak düşündüğü tek bir şey vardı; o da Randolf'un affedilmemesi. Kim hayatını teklikeye sokan insanları affetmek ister ki?

Yanaklarına dökülmeden yaşları gözünden alan Isabella cevabı biliyordu. Kendisi. Hala Paul'a bu sevgiyi beslediği için kendini aciz gibi hissediyordu. Çünkü Paul kollarını açıp ondan her şeyi unutmasını istese, bir tarafının o kollara atlamak için sabırsızlanacağını biliyordu. Hayat onları boşuna bir araya getirmiş olamazdı.

Lanetli KrallıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin