42

559 33 23
                                    

"Anneciğim, elin kolun bir rahat dursun artık."

2. aylarını dolduran bebelerimiz ve kalecimle biraz hava alıp gelecektik alt tarafı ama Arel beyin huysuzluğu tutmuştu.

"Altay ben bu kemerleri bağlayamıyorum, Arel yerinde durmuyor. İris de ağlıyor bir yandan. Çığlık atmak istemiyorum. Yardım eder misin?"

Altay'a kedi gibi bakıyordum bana yardım etmesini umarak.

Artık üzerimdeki yorgunluk ne kadar yüzüme yansıyorsa Altay bagaja eşyalarımızı bırakıp arabanın anahtarını da cebine atıp yanıma geldi. Üzerime doğru eğilip derin bir nefes çekerek boynuma küçük bir öpücük bıraktı.

"Sen kenara geç bir tanem. Kalecin olaya el atacak."

Ona güvenip yarım bir gülümsemeyle kenara çekildim.

"Babacığım biz seninle anlaşmıştık; sen anneni üzmeyecektin, bana naz yapacaktın."

Sanki anlıyormuş gibi "hı","ehe" sesleri çıkarıp kollarını ve bacaklarını sallamıştı. Normal bir zamanda olsa bu çıkardığı seslere gülebilirdim ama şimdi sinir krizi geçirip ağlayabilirdim yere çöküp.

Altay kafasını bana çevirip eliyle Arel'i işaret etti.

"Sanki anlıyor da dalga geçiyor bizimle manyak. Ne anlatıyor kendi kendine, kim bilir?"

"Manyak deme çocuğa duyuyor seni. Bilinçaltına saçma sapan şeyler sokma."

"Aşkım anlamıyor ki. Biraz sakin ol. Eğer kendini iyi hissetmiyorsan sen kal, ben arabada iki tur attırırım çocuklara. Zaten koltuklarında oturuyorlar, bir şey olmaz. İki dakikada uyurlar, geri geliriz, uyanmazlar birkaç saat."

Evet, bizim çocukların da böyle bir huyu vardı işte: Arabada gezerek uyuyorlardı.

"Yok, olmaz öyle şey. Ben de gelirim beraber dolaşır, döneriz."

Altay, Arel'in kemerini güç bela taktığında biz de arabaya bindik ve sahil yoluna girdik. Arkamızda araba olmadığından Altay oldukça yavaş ilerliyordu. Ben de bunu fırsat bilip camı aralayıp içime derin bir nefes çektim. Sonrasında çocuklar üşümesin diye hemen kapattım.

Ben hiç bu kadar zor olacağını düşünmemiştim çocuk bakmanın. Başkalarının çocuklarını severken hep güzel anlarını gördüğümden güllük gülistanlık geçinir gideriz, diyordum. Meğer o işler öyle olmuyormuş.

Her gün farklı bir huyları çıkıyordu sadece iki aylık olmalarına rağmen. Daha konuşamadan böylelerse bizim vay halimize!

Altay elimi tutup destek olmak istercesine sıkmıştı. Halbuki o da benden farklı değildi.

"İleride bize laf yetiştirirlerse bunları anlatıp bıktıracağım onları."

"Ya of baba yeter, seslerini şimdiden duyabiliyorum."

"Hadi gel sana bir sufle alayım da ağzın tatlansın."

"Harika olur."

Arabayı otoparka bıraktık kucaklarımızda bebelerle tatlıcıya girdik. Bizi gören çalışanlar yüzünde kocaman gülümsemelerle yardımcı olmaya çalıştılar.

"Biz eşimle birer sufle alacağız."

Çalışanlar masamıza sufleleri getirdiğinde gözümden kalpler çıkarak baktığıma emindim çünkü Altay'ın kıkırtılaları kulağıma doluyordu.

Yedikten sonra hesabı ödeyip çıkacaktık fakat kasadaki çalışan itiraz etmişti.

"Bizden olsun bu Altay bey. Hepimiz sizin büyük hayranınızız."

"Ben bunun parasını vereyim, siz de bizden sonra gelen öğrencilerden parasını almayın. Hatta istedikleri başka bir şey olursa onu da ikram edin."

Altay vermesi gereken paranın kat kat fazlasını vermiş ve bizden hemen sonra gelen öğrenci grubunu işaret etmişti. Biraz önce para hesabı yapıyorlardı ve oldukça mutsuzlardı paraları istedikleri şeye yetmediği için.

Bir kez daha bu güzel kalbine aşık olmuştum işte.

Eve döndüğümüzde İris de Arel de uyuyordu ağır hareketlerle onları uyandırmadan beşiklerine yerleştirmiştik. Ardından da odamıza geçip biz de yatağa atlamıştık kelimenin tam anlamıyla.

Altay bana iyice yaklaşıp kollarını belime dolamış ve dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. 

"Çok özledim. Biraz yorgunluğunu alayım mı?"

Daha cümleyi bitirdiği gibi üzerimdeki yorgunluğu atmıştım. Biz de böyleydik işte, ne yapalım?

💙

Sevgi umarım burada bitirdiğim için beni kesmez.

İyi bayramlar, iyi geceler <3

Kapının Ardında | Altay BayındırWhere stories live. Discover now