20 | ruhuna bulaşan kirli kan izleri

257 34 226
                                    

Yoongi ertesi gün pansiyonda tek başına kalmıştı. Jimin daha önce de birkaç kez yaptığı gibi klinikten dönerken Yoongi'yi pansiyona bırakmış ve işleri olduğunu söyleyerek yanında ayrılmıştı ki bu olağan bir durum olduğu için Yoongi işlerinin ne olduğuyla ilgili soru dahi sormamıştı. Pansiyonun merdivenlerini teker teker çıkıp da iki yana açılmış olan kapının önünde durduğunda Yoongi orada tamamen tek başına kalmayı her ne kadar sevmiyor olsa da o gün pansiyonda kimseler yokmuş gibiydi.

Seokjin her zamanki yerinde oturup boş boş kameraları izlemiyordu, Namjoon'un odasından bilgisayar sesleri gelmiyor, ikizlerin gürültüsü duyulmuyor ve Hoseok ise yine ortalıkta gözükmüyordu. Etraf tamamen bomboş gibiydi.

Işıkların hepsi söndürülmüş haldeyken bir tek mutfağın cılız ışığı yanıyordu ve bu ışık kendini bile aydınlatmaya yetemediği için etraf zifiri karanlıktan ibaretti. Jimin'in ona vermiş olduğu çantayı omzuna asarak el yordamıyla duvardaki ışıklara uzanmaya çalıştığı sırada onun bu hareketiyle otomatik olanlardan bir tanesi yanmıştı fakat Yoongi onunla kendi önünü bile görebiliyor sayılmazdı.

Hiçbir yerde güç düğmesini bulamayınca pes ederek telefonunu yoklamak adına ceplerine uzanmış ve "Kimse var mı?" diye seslenmişti aynı buraya ilk geldiği gün yaptığı gibi. "Hoseok, içeride misin?"

Birkaç saniyelik sessiz bekleyişinin ardından hiçbir cevap alamayınca eline aldığı telefonunun ışığıyla içeriye tam anlamıyla adımlamaya başlamıştı çünkü şu an girmezse hiç girmeyecekti. Normalde de korkutucu görünen bu koridor sanki şimdi daha da karanlık gibi duruyor ve Yoongi'nin adımlarını daha temkinli atmasına neden oluyordu.

Jimin'in çantasını odasına bırakıp geri oradan çıkabilecek cesareti kendinde bulamadığı ve en azından yanımda canlı bir şey bulunsun diye düşündüğü için hızlı adımlarla kendi odasına girmiş, kapıyı da ardından kapatmıştı. Şimdi sarılı bacaklarını kendi küçük yatağının dışına bırakmış ve ön patiklerini çenesinin altına yaslamış minik bedenin yanındayken kendini daha iyi hissediyor olduğu için omzundaki çantayı masasına bırakarak derin bir nefes almıştı.

Aslında pansiyona gelmeden acıkmış olduğu için Jiminle birlikte bir şeyler yeriz diye düşünmüştü fakat şimdi tek başına olduğu için odasından tekrar çıkmak istediğini sanmıyordu. Diğer herkesin de ortadan kaybolmuş olması iyice garibine gitmiş bir durum olsa da onlarla pek ilgilenmiyordu sadece söylediği gibi tuhaftı. Gün içindeki o yirmi dört saatin her bir saniyesini bile burada geçiren insanların bir anda sanki hiç burada değilmiş gibi ortadan kaybolmuş olması normal gelmiyordu.

Pansiyonun bu kadar sessiz olması hoşuna mı gitmişti yoksa daha da fazla ürkmesini mi sağlamıştı bilemiyordu.

Tişörtünü çıkarmak için hareketlenerek elindeki telefondan da kurtulduğu sırada kapısının altındaki küçük boşluktan içeriye doğru bir kağıdın süzülmüş olduğunu görmüştü. Pansiyonda biri olmadığı ve bu sessizlikte gelen kişinin adım seslerini bile duyamamış olduğu halde kapısının altından içeriye atılmış gibi duran kağıdı almak için herhangi bir hamlede bulunmak yerine hızla kapıya yönelmişti.

Belki bazısı buna deli cesareti diyebilirdi, o kapıyı açmaması gerektiğini düşünenler de olabilirdi fakat bunu kimin atmış olduğunu görmesi gerekiyordu bu yüzden kapıyı açtığı gibi başını dışarıya çıkarmış ve kocaman bir karanlıkla karşılaşmıştı. Kimse yoktu, koridor az önce olduğu gibi bomboştu, ne bir ışık yanıyordu ne de herhangi bir hareketlilik görünüyordu.

Az önce kapısının altından süzülen kağıt onu pek korkutmamıştı çünkü pansiyondaki neredeyse herkes böyle bir şeyi yapabilecek kapasitedeydi fakat şimdi koridorda kimseyi görememek tüylerinin ürpermesine neden oluyordu. Hızla açtığı kapıyı tekrar aynı hızla kapatarak sırtını duvara yaslamadan hemen önce dışarıya çıkmaya çalışan Hera'yı ayağıyla geriye itmiş ve son kez koridora bakınmıştı.

STRANGERS FROM HELL | yoonminWhere stories live. Discover now