3.3

4.6K 339 37
                                    

Bugünün 2. bölümü bu olsun


Evden çıkıp her zamanki kafeme gelip oturmuştum. Yine elimde kitabım vardı ve yine kendi başıma ruhumu besliyordum. Yalnız olmaktan asla sıkılmadığım tek bir an vardı. O da kitaplarımı okurken ki o yalnızlıktı. Şu an bu yalnızlığı benimsiyordum. 

Dünden beri internetimi açmamıştım hatta telefonumu uçak moduna alarak kafamı dinlemiştim. Bu ara sıra yaptığım bir şeydi. Tüm sosyal medyadan uzaklaşıp kendimi dinlemek için bir fırsattı. 

Aynı zamanda Murat'la konuşmaktan kaçınmak içindi.

Tamam yaptığım çocukçaydı. Sonuçta aramızda bir şey yoktu. Olması için bir nedende yoktu. Ama kırgın hissediyordum. Hayır kırgın falan değil öfkeli hissediyordum. Ona değil kendime. Yüzünü hatırlamadığım birine bu kadar bağlanmış olmaktan dolayı öfkeliydim. Belki de öncesinde bağlıydım. O yüzden bu kadar sinirim bozuluyordu. 

"Helin? İyi misin?" diyen sesle irkildim ve başımı okumayı unuttuğum kitaptan kaldırdım. Kafenin sahibi Ahmet amca gözlerini kısarak masanın dibinde dikiliyordu. 

"İyiyim Ahmet amca. Sen nasılsın?" derken kitabın ayracını içine koyup kapattım. Burnunun üzerindeki gözlüğü indirip kapattı ve yakasına astı. 

"Ben iyiyim de. Seni pek bir düşünceli gördüm. Hayırlar olsun" Dudaklarımda sıcak bir gülüş belirdiğinde Ahmet amcanın bir baba sıcaklığında bana yaklaşmış olmasıyla yutkunmam gerekmişti. 

"Okul. Sınavlar. Hayatın kendisi düşündürtmüyor mu Ahmet amca?" dediğimde Asu'nun cümlesi kulaklarımda yankılandı. Edebiyat yapma Helo.

"Öyle öylede, siz daha gençsiniz. Hayatın kendisini derin derin düşünemezsiniz. Anı yaşayıp mutlu olmaya bakacaksınız. Dersi geçememişsin veya hayat sınavından kalmışsın boş vereceksin."

Bunu okuldaki hocalara anlatmak lazımdı. Hele ki ingilizceciye.

"Haklısın Ahmet amca." dediğimde dudaklarını birbirine bastırarak uzaklaştı. Tekrar kitabımı açıp açmamak konusunda gidip gelirken yan masalardan birinden Murat Ali'yi gördüm. Arkadaşlarıyla oturuyordu. Kahkaha atarken bir anlığına gözlerimiz kesişti. Arkadaşlarına bir şeyler söyleyip masama adımladığında gülüşümü genişlettim. 

"Yalnızsın." dedi karşımdaki sandalyeye oturarak.

"Kitabımla beraber çıktım. Randevudayım." dediğimde kahkaha attı. Komik mi?

"Kitap okuyanları asla anlayamayacağım." diye ekledi gülüşleri arasında. Ne? Biz farklı bir ırk mıyız? Farklı cins veya uzaylı mıyız?

"Bende kitap okumayanları asla anlamayacağım." dediğimde dirseklerini masaya yasladı ve gözlerini kıstı. 

"Kitap okuyanla okumayan arasında dizi film izleyen veya izlemeyen arasındaki farktan başka bir fark yok. İkisi de genel olarak sohbet etmek için ortak paydada toplanmayı sağlıyor." 

Bu ne cürettt!

"Ben farkını anlatayım sana." derken onun gibi dirseklerimi masaya yaslayıp eğildim.

"Kitap okumayanlar tek bir hayat yaşarken biz kitap okuyanlar birden fazla hayatı yaşama şansına sahip oluyoruz. Hiç yaşamadığımız acıyı, mutluluğu, heyecanı, korkuyu... Asla tadamayacağım hisleri yaşıyorum. Sen bir tek kendi hayatına sahipsin ama benim yüzlerce hatta binlerce hayatım var." Kaşları bir anlık havalandı ve arkasına yaslandı.

"Vay be. Peki bu hayatlar ne işe yarıyor?" diye sorduğunda gülümsedim.

"Hayatı boktan giden tek insan olmadığımı bilmeye yarıyor." Yüzü ciddileştiğinde elimi boş ver anlamında salladım. 

İZ | TextingWhere stories live. Discover now