Anılar 1

25 3 10
                                    

Hava insanın derisine yapışıyordu , sıcak ve nemliydi. Tuzlu ter gözlerine girerken yedi çocuk önlerinde ki sıraya kafalarını gömmüş. Titrek ve vurulmaktan kanlanmış elleriyle John browning tarafından tasarlanan 14'lü browning tabancasını sök-tak antrenmanı yapıyorlardı.

Hepsinin masasının yanında saatler vardı. Sök takı yapanlar dakikayı durduruyordu. En ön sırada ki dört beş yaşında ki çocuğun yaşına has elastik dokuda ki yanakları stres ve gerilimden titriyordu. Tek gözüne düşen teri gözünü iyice yaşartmış görüşünü bulandırmıştı ancak küçük kanlı parmakları otuz saniyeyi geçmeden takma işlemini bitirmek için hızla çalışıyordu.  Yay ve mili takarken ters taktığı anda parmaklarına demir cetvel Öğretmen'i tarafından saniyesinde indirildi. İnce cetvel tırnağının kenarını parçalamış ve kanatmıştı. Parmağından akan kanlar eline ve silaha daha önceden yapışmış ve kurumuş kanın izini takip etti. Derin bir nefes alsa da çocuk hiç sesini çıkarmadan mili doğru pozisyona çevirip yerleştirdi. Aceleyle silahı takmayı bitirip saatte ki tuşa bastı. Korkudan o kadar sert basmıştı ki saat yere düştü. 

Öğretmenin tiksinen bakışları altında saati eğilip aldı. Hemen arka sırasında oturan sarışın küçük çocuk da arkadaşının salaklığına güldü. Ancak bunlar onun umurunda değildi. Bu gün ilk defa adını bile bilmediği öğretmeni ona " Eğer dersi geçersen Baba'nı görebilirsin demişti. " 

Buraya gelmeyi burada olmayı hiç istememişti, iyi günleri var mıydı hatırlamıyordu bile ancak biliyordu buradan önce bu kadar acı çekmemişti. Acı!

Kanlı elleriyle gözüne düşen ve yüzünde olan su damlası gibi tane tane terleri sildi. Gözü acıyordu, elleri acıyordu, omuzu acıyordu, karnı, sırtı. Aslında acımayan bir yeri yoktu! 

Babasını gördüğünde onu buradan kurtarması için yalvaracaktı. Çocuk yumruklarını sıktı. Kararlı ve umutla parıldayan gözlerini masadan kaldırıp. Kap kara sakalı ve derin siyah gözleriyle ona vahşi vahşi bakan öğretmenine baktı. 

Seni de babama söyleyeceğim! 

Sınıf kapısının üstünde ki kırmızı ışık sınıfta ki herkesin yüzüne vurdu. Bir kaç saniye sonrada sert dııt! sesi duyuldu. Işıkta seste sinir bozucuydu. Yine de çocukların yüzüne rahatlamış bir ifade yayıldı. Küçük tatlı yanakları kasılmayı bırakıp düştü çünkü bu teneffüs anlamına geliyordu. Öğretmen sinsi bir gülümsemeyle sınıftan çıktığında sarışın Tayfun arkadaşının hemen omzuna vurdu.

-Bebek galiba babasını görmeyi gerçekten çok istiyor.

-Sen istemiyor musun ? 

-Ben onu öldürmeyi istiyorum.

Tatlı yanakları ve peltek konuşmasıyla birleştirince söyledikleri saçmalıktı. Yine çocuk şaşırdı kanlı parmağını susuzluktan kurumuş dudaklarına ister istemez değdirdi. 

O büyük, kocaman adamı nasıl öldürebilirdi ki ve neden öldürecekti ? 

-Neden ? 

-Babanla konuştuğunda anlayacaksın.

Omuz silkti bu konuştukları ve burada olanlar kötüydü ama babası bunları duyduğun onu kurtaracaktı. Umursamadı ellerini bile yıkamadan üst katta ki müdürün odasına doğru yola çıktı. Ellerini neden yıkasın ki ? Babası görecekti! Gözleri daha parladı , sekerek üst katta ki karanlık koridorun sonunda ki odaya geldi. Müdürün odası. Okuma yazmayı yada ayları yılları bilmiyordu. Annesi ona söylemişti ayları o zamanı geldiğinde öğretecekti.

Annesi onun güzel gülümsemesi ve her duyduğunda onu uyutan sesi, çocuğun baskılanan tüm anıları zihnini dolduruyordu. Bu anıları ne zaman aklına gelse ağlardı ve ne zaman ağlasa dayak yerdi. Dayak onun için kesin bir çözümdü. İki metre boyunda bir adam size vuruyorsa sizin değil karşılık vermek, korkmamak gibi bir şansınız bile yoktu. Mutlak güce boyun eğmek tek seçenekti.

Çocuk öğretmeni aklına geldiğinde göz yaşlarını tutamadı, ağladı. Kapıyı açıp içeri daldı. Koridorun aksine aydınlık odada iki tarafından çiçeklerin fışkırdığı masada cılız bir adam oturuyordu ve onun tam karşısında Babası! 

Bütün umutlarıyla ağlayarak babasının kucağına atladı. Bütün duyguları volkan gibi patlarken ağlayarak ellerinde ki kanı gösteriyor biryandan da burada gördüğü bütün insanlardan öfke ve çocuksu nefretle bahsediyordu.

Adam kucağında ki çocuğu bütün sakinliğiyle ifadesizce dinliyordu. Yanardağın patlayıp okyanusa düşmesi ve sönmesi gibiydi. Çocuğuyla aynı göz rengi ve yapısı vardı. Cılız müdür için hem nadir hem de nadir olmayan bir görüntüydü.

Babasının mat gözlerinin aksine çocuğun gözleri umutla parıldıyordu. Elinden gelse zamanı tam bu anda durdurur ikisinin gözlerini söker ve yan yana koyup izlerdi. Hayatta ki en zevk aldığı an buydu! 

Ölen insanların gözlerini izlemekten daha da zevk aldığı bu iş teklifi onun hayatının dönüm noktası olmuştu. Bir insanı öldürmek yada bir insanın insanlığını öldürmek. 

İnsanlar orkestra zımbırtılarını dinlemek için para döküyordu, tiyatro izlemek için, piyano dinlemek için, bir sürü saçmalık için ancak bu an paha biçilmezdi.

Müdür için zevk , Baba için kader , Çocuk için başlangıç...



Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 03, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlığın GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin