İki

794 63 5
                                    

"Çekilsene şuradan," diye beni yanıtladı. Çekilsene şuradan. Bunu bana dedi. Sanki sokak kedisiyim. Benden de kedi medi olmaz zaten. Olsa olsa sokak jaguarı olurum, benim ebatları düşününce kedi pek de uygun bir tanım değil. "Ya gerizekalı mısın? Defol gitsene şuradan. Buranın acil yardım hattını bile bilmiyorum, kimi arayayım nerelere gideyim ben." dedim sesli söylemem gereken bir şeydi bu. "911, burada da, aynı yani 911" diye yanıt verdi. Gerçekten delirmek üzereyim çünkü böyle bir terbiyesizlik olamaz.

Ayrıca 911 olduğunu unutup devasa bir cahillik sergiledim. Amerika'da 911, Kanada niye 911? Az önce filinta gibi delikanlı dedim ya işte onu geri alıyorum. Sapık desem sapık değil. Başka bir şey gelmedi aklıma. Katil tipi de yok şu surata bak melek gibi. Oha ben ne diyorum be! "İmdaaat!" diye çığlığı koyuverdim. Ta ki pençeleriyle ağzımı kapayana kadar. "Oğğmdoğğt" diye bağırmayı sürdürdüm. Dışarıdan gören biri belgesel çektiğimizi düşünebilirdi. Bir boz ayı ve jaguar. Kameraman yok çünkü biz onu yedik. Benim evimde gizli kamera yoktur herhalde. Paranoyalarım şu an bile benimle.

Dişlerimi etine geçirdim. Boz ayı anırdı. Kendini eşek sanan boz ayının hikayesi bu. "Bırak beni gergedan dışkısı! Ağzımı niye kapatıyorsun!" diye kendimce sert çıktım. Gergedan dışkısı ne Allah aşkına? "Fil kusmuğu!" diye saçmalamaya aralıksız devam ettim. Bir sapık görürseniz fil kusmuğu harika bir hakaret. Yüzünü ekşitti "Kızım sen manyak mısın? Ne diyorsun? Elimi çürüttün." diye çıkıştı. Sensin manyak, adama bak, ettiği lafa bak. Acilen toparlanmam lazım. Planımın dışında gelişen bir olay var. "Saat kaç biliyor musun? Saat sabahın beşi." dedim. Kendimi takdir ediyorum ağzımdan çıkan tek mantıklı cümle bu. "İyi ya, izin ver şu bavulu atıp anlatacağım." dedi. "Kıyamam sana ben ya," dedim elimi suratına yerleştirdim. Derin bir nefes verdi. Rahatlamış gibi görünüyordu. Tokatı patlattığım gibi dondurmamla beraber ikinci kata koştum. Odamı buldum, kapıyı kilitledim ve 911'i aramam gereken zaman diliminde eriyen dondurmamı kaşıkladım. Sonra kapı tıklandı. "Millete niye tecavüz ediyorsun? Yakışıklı adamsın, git kız tavlasana. Beni rahat bırak ne olur. 911'i aramak zorunda bırakma beni. Türk'sün sen. Yurttaşız biz, seni şikayet etmek istemiyorum son şansın. Git kız tavla!" dedim. Bakın ben gerçekten salak olabiliyorum fakat o bilgisayar yazılımlarını ben yarattım.

"Benim en kıymetli yerim beynim, oraya da tecavüz edemezsin hadi canım benim," diye devam ettim. Canım benim. Canım sapığım. "O yazılımı senin yazdığına inanamıyorum cidden. Bu arada tokatı da unutmayacağım fakat gerçekten büyük bir sorumluluğumuz var. Çık dışarı." dedi. Dışarı çıkmadım 911'i de aramadım. Dondurmamı yedim. Kapının koluna birkaç eşya koyup etkisiz hale getirdim. Aynı şeyi balkonuma da yaptıktan sonra. Perdeleri çektim alarmımı kurup uyudum. Alarm sesiyle kendimi her zaman olduğu gibi uzaylı istilasında hissedip yataktan attım. Pat! Kıymetli popom gerçekten çok acımıştı. Yerden kalkmadım. "O ses neydi?" diye mahmur bir erkek sesi duydum. Kocam endişelenmişti demek. Kocamı çok seviyorum. Çocuklarım nerede acaba? Bir dakika ben evli değilim ki! Benim çocuklarım yok! E o zaman kimdi o? Gece eve erkek mi attım ben? Oha bana. Sonra geceyi hatırladım. Öfkemden cesaret alarak eşyaları kapının önünden sürükledim. Kapıyı sertçe açtım sonra kendimi dışarı attım. "Evimde ne halt ettiğini sanıyorsun sen domuz herif!" deyip onu ittirdim. Sahi adı ne bunun? Adını sormadığım biri daha.

"Adın ne?" diye soruverdim. Zamanlamam harika. "Adım Göktuğ. Uzaylılar tarafından gönderildim. Gezegeniniz istila altında. Beni liderinize götür." diye cevap verdi. Çüş! Biliyordum uzaylıların benim için geldiğini. "Siktir!" diye çığlık atıp merdivenden iniyordum ki belimden yakaladı. Tırabzanlara yasladı. Ve beni öpmedi, niye öpsün? Biz ayrı dünyaların organizmalarıyız. O uzaylı, ben insanım. Belki onun ağzı aslında başka bir işe yarıyor belki burnuyla öpecek beni.   Muazzam bir kahkaha attı. Uzaylı kahkahası. Siz bilmezsiniz. "Kızım sen kafayı mı yedin? Ne uzaylısı? Ne olur izin ver anlatayım." diye yanıtladı. Uykunun da verdiği sersemlikle olaya adapte olamıyordum. Başımı salladım.

"Milli İstihbarat Teşkilatı," dedi "İkimizden bazı bilgiler istiyor. Sen sürekli olarak çalıştığın için sana ulaşamadık. Öğrenmen gereken birkaç şey var. Ve bunlar hayati önem taşıyor. Birkaç terör örgütünün yerini tespit edeceksin." Yavaşça merdivenlerden indik. O anlatmayı sürdürürken ben de olayın ciddiyetini daha iyi anlıyordum.

"Şimdi benden senin sevgilim olduğunu söylememi mi istiyorsun?" diye sordum "Neden asistanım diyemiyorum? Ben evlenmeyeceğim. Ben böyle bir yalanı kıvıramam." diye devam ettim. "Ben de bayılmıyorum bu duruma." diye cevap verdi. "Ama aynı evde kalmamız gerekiyor, başka türlüsü olmaz. Açıklamakta zorlanırız. Duygusal ilişkiler daima en mantıksız olanıdır. Bu yüzden kolay olanını seçtim. Daha iyi bir fikrin var mı?" diye sordu. Oturma odasında   yeni evimin yeni koltuklarında oturuyorum. Sevgilim olarak tanıtacağım adamın sadece adını biliyorum. Resmi belgeleri görünce inandım zaten milli bir görev aldığıma. Belki sağlıklı düşünemiyorum fakat ülkem benim zevklerimden daha önemli bunun bilincindeyim. Söylediği her şeyi onayladım. Bu sefer gerçekten onurlu bir işim vardı. Göktuğ kağıtları yakarken olanları hazmettim. "Saat kaç?" diye sordum. "Dokuz buçuk, işe on birde gideceğiz" dedi.  İşe niye beraber gidiyoruz? Ne oluyoruz? "Oraya gelmek zorunda mısın? Seni işe almalarını sağlayamam." dedim. "Senden yardım isteyen yok. Ben de bilgisayar mühendisiyim. Ben de başmühendisim. Ben de iş teklifi aldım. Sadece sevgili rolü yapmanı istiyorum." dedi. Başımla onayladım. Bu adam yakışıklı olduğu kadar zekiydi demek. O zaman kesin gaydir.

Ben bunları düşünürken kapı çaldı. Göktuğ kapıyı açtı. Caitlin gelmişti. Gülümseyerek Göktuğ'la tanıştı. Hala gülüyordu. Benim sevgilime. Rol olabilir farkındayım ama rol gereği olsa da benim olan benimdir. Ayağa kalkıp asistanıma selam verdim. Sonra holde dikilen kollarını göğsünde kavuşturmuş beni izleyen Göktuğ'u öptüm. Beklemiyordu. İyi bir oyuncuydu çünkü bocalamadı anında toparladı. Sahiplenici ve tutkulu bir öpüşme olmuştu. Tutku kısmının nereden geldiğini bilmiyorum fakat sahiplenen bendim. Göktuğ belimden kavrayıp öpüşünü derinleştirdi, dakikalarca sürdürdü. Dudaklarının tadını zihnime kazıyordum. Yumuşacık dudakları vardı. Nazikçe öpüşüyorduk. Rol gereği yani. Bilincimi kaybetmeye ramak kala güçlü kollarından kurtulup kendime önceliğimi hatırlattım. Müthiş bir öpüşmeydi! Sakinleş kendine gel Dilşad. İş bu. Oha ne biçim öpüşüyor boz ayı! Göktuğ bir hödük görevini üstlendi. Eşya gibi beni kendine çekti belime sarıldı. "En azından öpüşmeyi bilen birini göndermişler" diye ana dilimde mırıldandım. "Ben de onu diyecektim" diye yanıtladı.

Sonra giyinmek üzere odalarımıza çıktık. Öpüşmenin etkisini üzerimden atmak için hiç üşenmeden soğuk bir duş almaya karar vermiştim.


Aslında Kumral SeverimWhere stories live. Discover now