On İki

432 44 8
                                    


Bir içlik hayatta ne kadar yükselebilir adlı konu başlığı altında benimki zirveye çıktı. Göktuğ kahkaha atarak benden uzaklaşırken benim yanaklarım ısınıyordu. İçlik insanı gerçekten sıcak tutuyor, yanaklarına kadar! Bir daha içlik giymeyeceğim. "İçlik mi?" diye sordu kahkahaların arasından. O sırada "kahramanım benim" övgüsünü hak edecek olan telefon çaldı. "Baksana şuna" diye söylendim. Hemen de anı kurtardı yaşasın teknoloji! Kahrolsun içlik! Göktuğ gülümseyerek telefona uzandı, telefondaki ismi okuyup alnını kırıştırdı. Merak ettim ama sesimi çıkarmadım. "Alo?" diyerek açtı, sanki ne diyerek açacaksa. "Evet, efendim." diye benim duyamadığım biriyle konuşmaya başladı. "Tabi, anlıyorum. Bilgisayarın başındayım zaten." dedi. Hayır, neyi anlıyorsun? Niye yalan söylüyorsun? Bilgisayarın başında değilsin. Pembe bir yalan yüzünden cehennemlik olacaksın. Eliyle bana bilgisayarı gösterdi. Direkt olduğum yerden zıplayarak uyku moduna aldığım bilgisayarımı açtım. Teknolojinin son harikası olan bu güzel alet saniyede açıldı. "Kodları inceleyeceğiz, tabi, haberdar edeceğim sizi.  Kodları inceleriz tabi yavrum da son kod bükücü gibi özgüvenle konuşmasan.

Göktuğ'un ne yapacağımı söylemesini beklerken elimle laptopun kenarına vurarak ritim tutmaya başladım. "Maillere baksana bir veri gönderecekler," dedi. Tabi ki maillere bakmadan önce "Onlar kim?" diye sormayı ihmal etmedim. "Uzaylılar," diyerek benimle dalga geçti. Hiç bozuntuya vermedim "Bizden ne istiyorlar?" diye tamamen yapmacık bir ciddiyetle sordum. "Gezegenimizi," dedi. Tamam da niye bizden istiyorlar? Barack Obama mıyız biz? Buyurun gezegenin anahtarı! Klavyemden o çok sevdiğim tuş seslerini çıkarırken veriyi indirdim. Göktuğ merdivenlerden yukarı çıktı. Ben kodları incelerken ayak seslerini duydum, yine de bakmadım çünkü kodlar daha çok ilgimi çekiyor."Veriyi aktarsana," dedi kucağında laptopla kanepeye geçerken. Hızlıca veriyi aktardım ve kanepeye doğru ilerledim. "Telefonda söyleyemedikleri şeyleri bulmamız gerekiyor," dedi. Ki o merdivenlerden inene kadar ben çoktan bulmuşum zaten. Yaşasın ben.  "Terör örgütünün yerini tespit etmek için Federallerin güvenlik ağına erişmeniz gerekiyor. Komut, çözümlendikten iki dakika sonra otomatik olarak silinecektir." diye sesli okurken en kendimi beğenmiş gülümsememi takındım. Göktuğ gözlerini iri iri açıp bana baktı. "Yuh Dilşad," dedi. Göz kırpıp gereken IP adreslerini kopyaladım. Sonra kod silindi. Gerçekten de silindi, Amerikan filmi gibi. Birkaç saat geçti, hala ağa erişemiyorum, adamların  güvenlik ağı da maşallah yani. Terör örgütlerinin konumlarını niye bu kadar gizli tutuyorlarsa. Bence direkt bize vermeleri lazım, belki onlar gönderiyor bu örgütleri. Sonuçta yaşlı amcalar boşuna"Amerikan'ın oyunları bunlar" demiyor. Anasını sattığımın Amerika'sı!

Hiç mi boşluk olmaz arkadaş! Bin saattir tarıyorum, parlak bilim adamlarının anasını öpeyim. Madem boşluktan sızamıyorum ben de boşluk yaratırım. Ama bir sürü yazılımla uğraşmam gerekiyor. Ben bunlara odaklanmışken bilgisayarımın sağ tarafında bir el belirdi. Haliyle bu fincan tutan eli görünce irkildim ve geriledim. Ekrana bakmaktan harap olan gözlerim ilk başta tanımlayamadı. Sonra karın kaslarının kahve uzattığını anladım. Karın kasları çok güzel. Kasıklara uzandığı yere kadar six packten çok daha fazlası var.
Bu eşsiz manzara karşısında kahveye uzanmayı akıl edememiş olacağım ki karın kasları konuştu. "Alsana."
"Yok canım ben iyiyim böyle" dedim gözlerimi bu harika kesitte gezdirirken. "Dilşad gözlerinle yedin," dedi Göktuğ. O da buradaymış! O da mı buradaymış? Kaslardan hafifçe yukarı çevirdiğim bakışlarım Göktuğ'u buldu. "Niye çıplaksın?" diye sordum. "Çıplak değilim çok terledim, tişörtü çıkardım sadece." diye yanıtladı. "Analar neler doğuruyor," diye konuştu ahlak yoksunu olan iç sesim dışa vurup. Göktuğ gülümsedi, "Laf mı atacaksın, kahveyi mi alacaksın?" dedi. "Seçeneklerim neler?" diye  umutla sordum. Belki karın kaslarına dokunmama izin verir. Belki bu da bir seçenektir? Umut fakirin ekmeğidir be Göktuğ. Sonra surat asarak kahveyi aldım. Göktuğ bu afallamış görüntümü yok sayıp karşıma oturdu. Kahveden bir yudum aldım. Sonra yazılımlardan birini başlattım. Sonra gözüm Göktuğ'a kaydı. Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Gözleri ekrana odaklanmış parmakları hızlı hızlı hareket ediyor. Laptoptan açıkta kalan kaslarını inceledim. Ya sen yunan tanrısı mısın? Bu ne kusursuzluk! Sonra daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptığımı fark ettim. İşime odaklanamıyorum! Sonra birden ağa sızdım. Hey yavrum hey, canım annem beni ne güzel doğurmuş be! "Göktuğ!" diye ciyakladım. Göktuğ telaşla ayağı kalkıp benim yanıma koştu. "Ne oldu girdin mi?" diye sordu.

Cevap vermedim, bunun sebebi ağa girmiş olmam değil. Ben cevap veremedim. Parmak boğumlarım laptopu sımsıkı tutup beyazlarken ben kalakaldım. Beynim işlevini yitirdi. Koluma karnı değiyor, hayır bir hanzo gibi ahmakça bir tepki vermek üzereyim. Allah'ım yardım et. Küçükken Recep İvedik'in fragmanlarını izledim ben. Şimdi Göktuğ'a "memen goluma değdi de biraz panik oldum" mu diyeceğim? Aslında içimden geçmiyor değil. Kolum kaslarının sıcaklığıyla ısınırken yanaklarım daha çok ısındı eminim! Laptopu sıkıca tuttuğum için zavallı Göktuğ benim sapkın düşüncelerimden habersiz, laptopu kollarımla beraber kucağına kaydırdı ve ekranı inceledi. "İkinci yazılımın biter bitmez, içerideyiz." dedi. Tabi ben buna tepki veremiyorum çünkü Göktuğ'u mıncıklamak istiyorum. Kaç Göktuğ kaç! Yemin ederim tecavüze uğrayacaksın!

Göktuğ gözlerini bana dikti. "Senin neyin var?" diye sordu gülerek. İçliğim var benim. İstesem de sana tecavüz edemem. Şerefsiz bir içliğim var benim. Bütün mıncıklama hayallerim suya düştü. Gözlerimi kırpıştırdım. Vücudumun yarısı herifin karnına değiyor anasını sattığımın Kanada'sında, diğer yarısında da içlik var zaten. Sıfır temas. Sonra Göktuğ'un dudaklarını emmek istediğim ve aynı zamanda karnında ellerini gezdirmek istediğim hayallerimi rafa kaldırdım. Gözlerimi tekrar kırpıştırıp bağırdım, "Git tişörtünü giy, iş yapıyoruz burada ahlak yoksunu herif!" diye. Söylerken bile çok pişmandım üstelik.


Aslında Kumral SeverimWhere stories live. Discover now