Yirmi İki

450 48 32
                                    

Bu bölümü aç yazdım, sanırım bu yeterli. Yorumlarınızı ve oylarınızı dört gözle ve tok bir karınla bekliyor olacağım iyi eğlenceler!


---

İşten kovulmadım. Çünkü tahmini olarak geçtiğimiz günlerin ve gelecek günlerin mesaisini yaptım. Beni kaybetmeyi göze alamazlar, yani umarım. Yine de böyle bir şeyi tekrar yapmayacağım. Parayı severim. İşimi de seviyorum. Ama çok güzel bir taktik edinmiş oldum, haftada bir ya da iki kez gelip bütün işi bitireceğim sonra da kalan zamanda alkolik olacağım. Gözlerimi cam bölmenin arkasındaki kıza çeviriyorum. Saatlerce çalışıp hala hayatta olan asistanıma bakıyorum. Zavallı ne hale gelmiş. Gören diyecek patronu buna tecavüz ediyor!

"Çıkabilirsin Caitlin," deyip gülümsüyorum. O da ağzını yamuk bir şekle sokuyor. Yaptığı şeye gülümsemek demek için on sarışın şahide ihtiyacım var. Evet, özellikle sarışın.

Caitlin sarhoş gibi sarsak adımlar atarak gidiyor. Kesin bir şey yaptım sanacaklar. Ben sarışın sevmiyorum her türlü ikna ederim. Eşyalarımı toplayıp Göktuğ'un odasına giriyorum. Benim kadar zeki olmadığı için hala işleri bitirememiş. Zekiyim diye kendimi fazla övüyor olabilirim. Ama bir şeye sahipsen niye hava atmayasın ki değil mi ya? Keşke bir iki tane daha iyi özelliğim olsaydı da Hollywood'a gitseydim. Hollywood'daki adamlar o kadar kusursuz ki Hollywood diye bir yer var mı diye düşünmeye başladım. Düşünsene Leonardo Dicaprio ile şarap içiyorsun. Ama bunu düşünmeye çalışınca gözünün önüne cennetten bir kesit geliyor. Çünkü aslında adam gerçek olamayacak kadar kusursuz. Tam ben saçmalık kuyusunda dibe doğru batarken ya Göktuğ gülümsüyor ya da güneş doğuyor emin değilim. Demek ki cennetten bir kesit için büyük hayranlık duyduğum ve sapkın fikirlerimi süsleyen Dicaprio'ya ihtiyaç yokmuş.

"Kaç tane beynin var, bir falan mı?" diye dalga geçiyorum, iç seslerim yuhalasa da söylerken komik gelen bazı şeyler vardır hani bu da onlardan bir tanesi.

"Senin kaç tane beynin var, beş falan mı?" diye sordu gülerek. Bana gülüyor ama bilgisayar ekranına kilitlenmiş durumda. Şimdi yedim seni kaltak bilgisayar!

"Hadi gidelim," dedim sitem edip onun eşyalarını toplamaya çalışırken. En sevdiğim özelliklerimden bir tanesi bu. Birini bir yere götürmek istiyorsam direkt olarak eşyalarını toplamaya başlıyorum. Eğer gelmezse eşyalarını alıp gidiyorum. Yani illa geliyorlar!

"Benim daha iki saatlik işim var," dedi ben elinin altındaki kağıtları çekerken.

"Misafirlerimiz var yavrum hadi," diyorum. Yavrum. Hepsi senin mi yavrum? Minibüs şoförü dönüşümü gerçekleşiyor. Ya da tır şoförü, sonuçta dünya dikenli bir hayat sevmek de mi kabahat? Neyse neyse gene benim beynim hata verdi. İç seslerim kamyon arkası yazılar söylemeye başlamadan Göktuğ'a odaklanabileceğim.

"İş bitmeden çıkmayacağım," deyip güldü. Yavrum dediğimi fark etmedi. Off gerizekalı, bilgisayara o kadar odaklanmış ki her şeye güldüğünün farkında değil.

"Benim yardımımı ister misin?" diye soruyorum saate bakarken. Saat 10 olmuş. Kızlara bakmam lazım.

"Hayır," dedi güldü. Gerizekalı, gerçekten gerizekalı bu çocuk.

"Göktuğ salak mısın niye gülüyorsun?" diye soruyorum.

"Evet," dedi ve güldü bu kez de. Ben bu tarz şeylere katlanamıyorum anasını satayım! Mal niye gülüyorsun? Masanın üstündeki şişeden biraz su döküyorum ama açıyı öyle bir ayarladım ki bilgisayara değil sadece Göktuğ'un suratına geldi. Sonra ayılmış olacak ki gözlerini tehditkar bir şekilde bana dikti. Korktum mu? Hayır. Korkuyor gibi davrandım mı? Sonuna kadar. Alt dudağımı ısırıp birkaç adım geri gittim. Şimdi kendini ispatlamak için su döker falan aman lüzumu yok! Su şişesini elinde çevirdi. Tamamen Göktuğ'un egolarını tatmin etmek amacıyla elimle yüzümü kapatıp geriledim.

"Ya tamam özür dilerim!" diye ciyakladım. Rol icabı. Bekle beni Hollywood! Ya da Elvan ve Sezgi de olur. Hayatta her zaman istediğimiz olmuyor işte. Ayağa kalkıyor. Su şişesini bırakıp belimi sarıyor. Resmen çocuklarının babasıyım tavırları! Bakalım sıradaki hamle ne olacak derken alnıma bir öpücük kondurdu. Ben de kollarımı boynuna dolayıp kokusunu içime çekiyorum. Ki bunu neden yaptığımı zorunda kalmadıkça düşünmeyeceğim.

"İşlerimi biter bitmez  geleceğim, geç kalmamaya çalışacağım." diye söz verdi. (Aldatan erkek cümlesi), (ALDATAN ERKEK CÜMLESİ!)

"Valla keyfin bilir, ben bu hafta işe gelmeyeceğimi belirtmek istiyorum. Umarım işlerin önümüzdeki haftadan önce biter." deyip dalga geçiyorum. Ama gözlerimi istemsiz olarak kısıp filmlerde gördüğüm replikleri hatırlıyorum.

Toplantım var, geç gelirim, iş yemeği vesaire vesaire. Ben bunu hak edecek ne yaptım dediğim en son zamanda Göktuğ'u Zeynep'in kollarına atmıştım ve bende Elliott'un kollarındaydım. Yani kuruntu yapmaya gerek yok.

"Siz sarhoş olmadan yetişirim," dedi arkamdan.

 Ya da var mı ya? Şüphe duyacak ne var? Ben işi bitirdim ama onunki neden bitmiyor? Niye bu çocuk her şeye gülüyor? Tamam gülsün de yani komik mi bu şimdi? Siz güldünüz mü iç seslerim? Göktuğ'dan uzaklaşıp gülümseyerek ofisten çıkıyorum. Ona güvenmem lazım .

Arabaya atlıyorum, anlaşılan Göktuğ taksiyle dönecek, tabi dönerse. Elvan'ı arıyorum.

"Alo?" dedi karşıdaki ses, ama Elvan değil. Ya bu ne biçim bir hayat. Polisi arasam doktor açacak gibi.

"Sen kimsin?"  diye soruyorum.

"Zeynep ben, Elvan tuvalette." diyor.

"Sezgi'ye verir misin?" diye soruyorum.

"O Elliott'la," diyor bu kez de.

"Sen neredesin?" diye soruyorum.

"Ben Elvan'layım," diyor Zeynep

"Onu anladık Zeynep, Elvan'la neredesiniz? Sezgi yanında mı?" diye sorarken gülmeme engel olamıyorum.

"Senin evindeyiz. Elliott ve Sezgi de bahçede nargile yapmaya çalışıyorlar." diyor.

"Kızım nargileyi nereden buldunuz?" diye soruyorum. Yani adamlar diyor ki ille de kafayı bulacağız! İlle de başına bela olacağız!

"Ben aldım." dedi. İyi halt ettin.

"Bir şey lazım mı?" diye soruyorum ki karşımdakinin sesi değişiyor.

"Havai fişek alsana," diyor Sezgi.

"Yemek falan dedim ne yapacaksınız havai fişeği?" diyorum ama gerçek anlamda artık bu gruptan korkmaya başladım.

"Patlatacağız!" diye neşeyle cevap veriyor Sezgi.

Çünkü ben de başka bir şey sanmıştım. Tamam da yani patlatınca ne oluyor? Diye sormak istedim ama sormadım. Akışına bırakıyorum artık. Sonra telefonu Elvan alıyor.

"Damla sakızlı çilekli mi yoksa karamelli sütlü nargile mi içersin?" diye sordu.

"Lezbiyen misin?" diye sordum ben de. Her şeye hazırlıklı olmak istiyorum.

"Yok değilim ama bir tane esmer görmezsem mecbur kalacağım," diyor sitemle.

Gülüp telefonu kapatıyorum. Ve evet eve giderken havai fişek almayı da ihmal etmiyorum.


Aslında Kumral SeverimWhere stories live. Discover now