Yirmi

382 45 7
                                    

Eve gidiyorum ve yanımda Göktuğ yok. O da eve gidiyor çünkü ben bencilce evimden git dediğimde, arabamdan kovma ihtimaline karşı araba almış. Hem de klasik. Impala bulmuş. Ben de kendi arabam yerine onun arabasına binmek istedim fakat Göktuğ izin vermedi, benim arabam kendi kendine eve gelemiyor. Göktuğ'un arabası tek başına markete gider, alışveriş yapar, parti verir. Neyse ya barıştık ya verir anahtarları arada. Allah'ım iyi ki barışmışız arabaya bak!

Torpidodan bir sigara çıkarıp yakıyorum ve Göktuğ'un Impala'sının gidişini kıskançlıkla izliyorum. Şaka maka Göktuğ eve döneceği için çok mutluyum, bir de Elvan faktörünü atlatabilirsem çok daha iyi olacak! Neyse ki Ecem yok! Sahi Elvan neden geldi? Biraz sonra öğreneceğiz. Acaba Elliott evde midir? Yok ya değildir. Gerilim oluşturmak istemiyorum. Mesaj mı atsam kalbi kırılır mı? Telefonum çalıyor. Elliott. İyi insan lafın üstüne arar.

"Efendim?" diyorum.

"Kızları eve bıraktım ben gidiyorum, senin için yapabileceğim bir şey varsa yapmayacağımı bilmeni istiyorum." dedi.

"Çok çok teşekkürler, ne zaman ihtiyacın olursa senin aksine vefalı bir dost olacağımı bilmeni istiyorum," dedim ve güldüm. Bir dakika kızlar kim?

"Bahse girerim bu kızlar benim yerime intikam alacak, rahat uyuyabilirim artık." dedi.

"Bir dakika ya, kızlar kim?" diye sordum. Harbiden kızlar kim? Ecem olmasın, Ecem olmasın ya!

"Gidince görürsün, iyi geceler!" dedi.

"İyi geceler, tekrar teşekkürler." deyip kapattım.

Gazı kökledim. Kim bu kızlar? Yanlış kızı mı kaçırdık anasını satayım? Evin oraya geldiğimde Impala'nın tam arkasına park ediyorum. Göktuğ kapıyı açıp eve girdi. İnsan beni de bekler! Kapıyı açık bırakmış çünkü benim evimde adet bu. Hepimiz kapısız yerden çıktık. Bir daha kapatmayacağım lanet olası kapıyı diye düşünüp kapıyı kapattım. Hadi ama? Herkes düşündüğü şeyleri yapmıyor.

"Dilşad!" diye boynuma atlıyor Elvan. Sımsıkı sarılıyorum nasıl özlemişim. Sarılma faslı bitince gözlerim Ecem'i arıyor. Tanımadığım bir kız hemen arkasında selam veriyor. Ecem görmeyeli baya değişmemiş çünkü bu kız Ecem değil. Ben de selam verip yanaklarını öpmek için hamle yapıyorum. Kaba olmak istemiyorum. Ya da dağı taşı öpesim var ondan da olabilir.

"Dilşad bu Sezgi," diyor. Sezgi gülümsedi şirin bir kıza benziyor ama benin Ecem'den dilim yandı. Herkesin içinde şeytanlar var. Şanslıyız ki çoğunu Ecem içinde besliyor. Ecem aynı zamanda sevip dövmek isteyeceğiniz biri. Lanet kadın. Göktuğ da kızlara selam verip yukarı çıkıyor. Elvan'ın soru dolu bakışlarını görmemiş gibi yaptım.

"Ee hangi rüzgar attı sizi?" diye sordum. Hangi kasırga mı demeliydim? Türkiye'den Kanada'ya!

"İş," dedi Elvan. Gözlerini kısıp bana baktı. Hayır ben anlamıyorum ki gecenin bu saatinde evime gelen o. Ne bu imalar?

"Niye geldin kızım?" diyorum sabrımı zorlama bakışı atarak. Başkası olsa alınır belki ama benim yakın arkadaşlarım beni anladıkları için yakın arkadaşlarım. Sezgi alınabilir diye "Sezgi sen kesinlikle hoş geldin, benim lafım Elvan'a." ekledim.

"Sorun değil, oturmamız mümkün mü? Hani yoldan geldik." dedi Sezgi haklı olarak.

"Bunu sorman hata," deyip güldüm 'haklı olarak'.

Salona doğru ilerleyecekken Elvan kolumu tutuyor.
"Aslında eşyalarımızı yerleştirsek duş falan alsak da sonra bahçede sabahlasak? Ben seni çok özledim ve konuşacak bir sürü şey var!" dedi. Vay anasını kaç aydır bahçem var bir gün de geçip sabahlamadım!

"İyi peki, gelin odanızı göstereyim." deyip bir bavulu peşimden sürüklüyorum ki Göktuğ gelip elimden çekene kadar. Gülümsüyorum çünkü onu yanımda görmek harika bir şey. Sonra gülüşüm yerini meydan okumaya bırakıyor. Bavulu tutup kendime çekiyorum.

"Bıraksana," dedi Göktuğ

"Sen bırak ben taşıyacağım," deyip gözlerimi kıstım.

"Ağır bu taşıyamazsın sen," dedi ve tekrar çekti.

Elvan ve Sezgi arkamızda kıkırdıyorlar. Çok komik ya.

"Bırak şunu." deyip kendime çektim.

"İyi sen bilirsin." dedi omuz silkti ve aşağı indi. Elvan ve Sezgi kahkaha attı. Tabi insan hayvan olunca seyircisi çok oluyor. Ben de canla başla içinde muhtemelen ceset bulunan bavulu misafir odasına kadar sürükledim.

"Ahh, ne var ya bunun içinde!" diye sitem ettim yatağa otururken. Sezgi yanıma geldi. Bavulu açtı ve kıyafetlerin arasından onu çıkardı. Yeşil peri. Neden burada neden şimdi? Şişeyi kucağıma alıp onların kıyafetleri yerleştirmesini bekledim.

"Bunların orijinali Türkiye'de yok nereden buldunuz kızım bunu?" dedim sahtesi insanı kör edecek içki şişesine bakarak. Elvan güldü, Sezgi de bana dönüp imalı bir bakış attı.

"Ne?" diye sordum.

"Bizi almaya gelen arkadaşından istedik." dedi gülerek.

"Aslında o teklif etti bile sayılabilir, güzel içkilerden konuşuyorduk birden lüks bir bara girdik. Bunu bize hediye etti. Senin çok seveceğini söyledi." diye ekledi Elvan.

"Baya hoş çocuktu." diye ekleyen bu sefer Sezgi'ydi. Baya hoştur, çok etkilenince yuva yıkıyor.

Elliott. Ben de bunun gerçekten bir iyilik olduğuna inandım.

"Yahu keşke sizi kaçırsalarmış ya," dedim ve atıştırmalık hazırlamak için yeşil peri ile mutfağa girdik.

"Oha onu nereden buldun?" diye sordu Göktuğ pastaya benzer bir şey yaparken.

"Kızlar getirmiş." dedim. Sonra Göktuğ'un varlığından dolayı duyduğum huzurun keyfini çıkardım. Yine eskisi gibiydik işte. Şeytan diyor ki git Göktuğ'a sor, "BİZ ŞİMDİ NEYİZ?" diye de gülmekten soramam ki.

Birkaç büyük kase bulup cipsle dolduruyorum. Uygun bardakları ve tabaklar dolusu çikolataları bir tepsiye yerleştirip Göktuğ'un bahçede hazırladığı minderlerle dolu cennete taşıyorum. Resmen ideal koca ya. Sezgi arkamdan gelip tepsideki tabakları sehpaya taşıdı. Elvan da telefonla konuşuyor. Göktuğ çerez almak için tekrar mutfağa girdi. Ben de telefonumdan Müslüm Gürses açtım. Niye biliyor musunuz? Benim acıya zaafım var. Sezgi de eşlik etmeye başladı. Ben de eşlik etmeye başladım sonra yeşil peri bardaklara doldu. Yaşayacağım en iyi kafa olduğundan daha içmeden eminim. Allah'ım bizi sarhoşken tecavüzden, birbirimize tecavüz etmekten koru. Fondip! Elvan telefonu kapatıp oturdu. Göktuğ elini omzuma attı başımı göğsüne koydum, yanlış değilsem Sezgi ikinciyi doldurdu. Benden hızlısı mezarda tarzında bir içme stili var. Böyle içerse yakında Sezgi de mezarda. Arada sohbet ediyorlar ama ben psikolojik olarak yorgunum sadece anın tadını çıkarıyorum. Birden müstakbel kocam Göktuğ ve damarlarındaki alkol beni öptü. Sonra beni bir gülme krizi tuttu! Elvan beni öpmeye çalışıyor! Anasını sattığımın kızı! Gülüyorum komik değil ama öpmesine engel olamıyorum. Elimle Elvan'ın yüzünü falan ittim neyse de Elvan düştü! Göktuğ da gülmeye başladı. Sezgi orada kendi kafasını yaşarken Elvan bir tane sigara yakıp Göktuğ'a küfretti. Biz ne ara bu kadar uçtuk hatırlamıyorum.

"Emreeğ!" diye böğürmeye başladı Sezgi. Emre kim ya?

"Eminim o da Sezgi diye kafayı bulmuştur." deyip güldü Elvan. Keşke gülmeseydi.

 Kaçıncı bardağa geçti bu kız diye düşünürken Sezgi ayağa kalktı koşa koşa Elvan'a bir tane yumruk attı. Elvan yere düştü.

 Müslüm Baba "Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi!" diye bağırırken Elvan yattığı yerden "Ben ulan ben!" diye bağırdı.

Göktuğ kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "İyi ki varsın," diye. Sarhoşum ya kafam dünya güzeli. Ben de ayağa kalkıp Sezgi'nin kulağına "İyi ki varsın." diye fısıldadım. Sezgi'yle kahkahalar attığımı hatırlıyorum en son. Bir de Göktuğ'un ayağını ısırmaya çalıştığımı.


Aslında Kumral SeverimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin