On Sekiz

357 45 33
                                    

Ne kadar yorum, o kadar bölüm demiştim ve gördüğünüz gibi ben sözünün eri bir yazarım. Bu sözüm hala geçerli. Yorumlarınızda fikirlerinizi de belirtmek isterseniz sizi anlarım. İyi eğlenceler!


Çok susadım. Masadaki suyu alıp içiyorum. Hala susuzluktan kavruluyorum. Su içtim niye geçmedi? Çünkü neden geçsin? Bunlar gerçek değil. Çünkü bu bir fragman. Böyle su bardaklarını iyi tanırım. Rüya görüyorum ama o kadar susamışım ki bilinçaltım kalk git su iç yaşamsal faaliyetlere sıkıntı yaratıyorsun diyor. Tükürük bezlerin kurudu diyor. Yataktan kalkıp yorgun adımlarla mutfağa iniyorum. Gözlerim şişmiş. Aynaya bakmadan anlamak mümkün. Görüşüm yarı yarıya düştü. Mutfağın ışığını yakıyorum. En son Göktuğ'a orospu çocuğu demiştim. Pişman mıyım? Hayır. Normalde tam tersi olması lazım. Ona söylerken pişmandım şimdi gurur duyuyorum kendimle.

Dolaptan cam şişeyi çıkarıp kocaman bir bardak su dolduruyorum. Hatta bardak o kadar büyük ki şişenin yarısını boşalttı. Suyu kafaya dikiyorum. İşte şimdi susuzluğum geçti. Buzdolabının dijital bölmesinden saate bakıyorum. Elvan'ı alacağım, unutmadım. Saat gece yarısı. Biraz televizyon izlemek için salona gidiyorum. Gözlerimi ovuşturup en büyük koltuğuma atıyorum kendimi. Atmaz olaydım.

"Ayyy!" diye çığlığı basıverdim. Altımda bir şey var, altımda biri var!

"Ah karnım! Sakin ol, üstümden kalk." diyor gölgelerin lordu. Ya da leydisi mi demeliyim?

"Sen kimsin?" diyorum kucağında oturduğum kadına. Birazdan ahlak polisi gelecek. Cümlenin lezbiyenliğine bakar mısınız? Kucağında oturduğum kadına. Tabi bulunduğum durumda bunlar önemsiz detaylar. Altımda bir kadının ne işi var? Ve o niye altta? Hangimiz aktif hangimiz pasif? Ya ben ne diyorum?

"Zeynep ben, üstümden kalkar mısın?" diyor boğuk bir sesle. Zeynep Göktuğ kesmedi bana mı geldin kızım? Ya da başından beri beni mi istiyorsun?

"Niye ben şişman mıyım?" diyorum kalkarken. Çünkü sorulacak soru kalmadı!

"Hayır ne alaka?" diyor. Aferin akıllı kız. Bir dakika bu benim sevdiğim adamı öptü. Demek ki o kadar da akıllı değilmiş.

"Neden buradasın?" diye sordum. Yani cidden, neden burada uyuyorsun anasını satayım? İçeri nasıl girdin?

"Seninle konuşmak için," dedi. Hadi ya ne konuşacakmışız?

"Koltuğumda olmanı böyle mi açıklıyorsun?" diye soruyorum. Seninle konuşmalıyım koltuğunda uyuyup bekleyeyim.

"Bunu bilmen gerekiyor. Seni ilgilendirdiğini düşündüm." diyor.

"Benden hamile kalmış olamazsın." diyorum büyük bir ciddiyetle. Ben korunmasız seks yapmam bebek! Göktuğ'a küfrederken beni yalnız bırakmayan gururum neredesin şimdi?

"Dilşad ciddiyim." diyor büyük bir sabırla.

"Ben de ciddiyim, sence benden hamile kalman mümkün mü?" diye soruyorum, işte intikam böyle alınır! Aklını kaybettireceğim!

"Göktuğ'la aramızda bir şey geçmedi. Sadece öpüştük sonra siz geldiniz ve beni öperken sarhoştu." dedi birden. Zeynep ne diyorsun?  Biz geldik diye işi pişirememiş kıyamam ya! Sarhoşmuş falan filan.

"Ee," diyorum. En sevdiğim cevap sıralamasında ilk üçe oynar. Ee, aynen, yoo. Bayılıyorum ya 'senin için cümle kuramam ezik' temasındaki bu cevaplara. Neyse konumuz bu değil, konumuz neydi?

"Anlamıyorsun." dedi Zeynep.

"Neden ben gerizekalı mıyım?" diye soruyorum.

"Dilşad keser misin şunu. Göktuğ beni öperken senin adını sayıkladı ve bu yeterince onur kırıcı bir durum. Yine de senin bunu bilmeye hakkın olduğunu düşündüm. Onunla konuşmalısın. Aranızdaki şeyin böyle bitmesini istemiyorum. Böyle bir şeye sebep olamam." dedi ve yürüyüp gitti. Ya dursana evime nasıl girdin? İstediğin zaman gelip uyuyabilecek misin? Göktuğ benim adımı mı söyledi? Adımı nereden biliyorsun? Hiçbirini sesli söylemedim. Koltuğa oturdum. Sonra yukarı çıkıp bir duş daha almaya karar verdim. Elvan gelecek, uyuşturucu bağımlısı  görüntüsünü silmem lazım. Hızlıca duş alıp siyah bir şort ve beyaz bir tişört seçiyorum. Telefonumu alıp saati kontrol ediyorum, saat 00.47. Aşağıya iniyorum dolaptan enerji içeceği çıkarıyorum. Televizyon izlemek için koltuğa tekrar atlıyorum. De javu. Atlamaz olaydım!

"Zeynep manyak mısın? Takıntı oldu sende!" diye ciyaklıyorum. Bir el belimi sarıyor. Ama bu kez kalçamın altında daha belirgin bir şey var. Bu bir kadın karnı değil. Bunlar sixpack! Popom bile algılıyor!

"Hey," diyor altımda kalan Elliott. Yüzünü az çok seçebiliyorum.

"Hey," diyorum biraz utanarak. Kucağından kalkmam lazım ama gelin bunu popoma anlatın! Yavaşça doğrulup beni kucağına kaydırıyor. Gülüşü çok sıcak. Ve gözlerimin içine bakıyor. Daha derine inmeyi umarmış gibi. Ya da ben uydurdum.

"Pizza isteyen kimse yok muydu?" diye soruyorum.

"Ben pizzacı değilim ki," dedi. Evet sen meleksin, şu surata bak ya! Kolu beni sarıyor kucağında oturuyorum. Bu beni basit bir kız mı yapar? Yoo. Almasaydı kucağına ben mi al dedim?

"Ne iş yapıyorsun?" diye sordum, ilk kez mantıklı bir soru. Evet, bu alkışlar benim için! Teşekkürler, iç seslerim!

"Mühendisim." diyor ama gözlerime bakarak böyle içine içine bakarak. Mühendis mi?

"Ciddi misin ne mühendisisin?" diye soruyorum. Sabahları mühendis geceleri pizzacı.

"Araba yapıyorum," diyor bakışlarımı ezberlemek istiyor gibi bakarken.

"Oha, çok havalı!" diyorum, yani gerçekten aşırı havalı değil mi! Gülümsüyor, gülüşü çok güzel. Yine de kalbim daha hızlı atmıyor, sanırım estetik bir şey. Kucağında olmaktan hiçbir rahatsızlık duymuyorum. Kaliteli parfümünün kokusu burnuma doluyor.

"Pizzacılık kadar eğlenceli değil," diyor Elliott da, gülüyor.

"Eminim. Şey sen içeri nasıl girdin?" diyorum. Bugün en sık kullandığım cümle. Evime nasıl girdiniz?

"Kapı açıktı ve geçen günkü kız sinirle söyleniyordu, ben de seni korumaya ve kapını kapatmaya geldim." dedi.

"Oha, kapımı kapatmamış mı?" diyorum ağzım açık.

"Ben kapattım," diyor beni kendine biraz daha yaklaştırıp. Kalbim onu arzulamıyor belki ama aşağılarda bir yerlerde Elliott'la ilgili bir istek duyuyorum. Fazla aşağıda sanırım. Çünkü kalbimin yerini hatırlıyorum.

"Neden geldin?" diyorum. Fazla kabaca belki ama umurumda değil merak ediyorum. Gecenin bu saatinde neden burada?

"Seni görmek istedim," dedi başını boynuma bastırıp. Kokumu içine çekiyor. Dudakları boynumu yakıyor. Nefesi teni yalayıp geçiyor adeta.

Saçlarını okşuyorum. Boynuma küçük öpücükler konduruyor. Göktuğ yine davetsizce zihnime sızıyor. İstemeyerek de olsa kucağından kalkıyorum.

"Sana yalan söylediğim için, benim yüzümden kavga ettiğin için ve seni zor durumda bıraktığım için, en çok da seni öperken aklıma başkasını getirdiğim için çok özür dilerim Elliott. Kendimi affettirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok." diye sıralıyorum. İyi toparladım. Bazı insanların aksine yalan bana göre değil.

"Aslında var." diyor sanki sadece cam bir bardak kırmışım gibi.

"Ne" diyorum koltuğun kenarında otururken.

"Gel," dedi ve elini dizlerine koydu. Tekrar kucağına mı geleyim? Oo bana uyar! Ben sapığım demiş miydim? Usulca kucağındaki yerimi alıyorum. Tahmin edersiniz ki içimdeki sapık bayram ediyor.

Kendini geriye doğru itiyor böylece bütün gövdemi onun bedenine bastırıyorum. Elleriyle ellerimi tutup yüzüne yerleştiriyor.

"Öp beni." diyor. "Beni öp başkasının hayalini değil."


Aslında Kumral SeverimWhere stories live. Discover now