On Üç

452 50 15
                                    

"Ne bağırıyorsun be!" diye çıkıştı Göktuğ. Valla ben de bilmiyorum niye bağırdığımı. Tabi bunu Göktuğ'a çaktırmam olanaksız! Kendimi bilmiş bir edayla gözlerimi kıstım, "Ciddiyetsiz, saygısız, ahlaksız." diye sıraladım. Göktuğ tişörtü tek hamlede başından geçirirken içim yandı. Ters giyseydin de geri çıkarıp giyseydin. Son defa görseydim o karnının kıvrımlarını..

"Kızım gerizekalı mısın? Sanki yatakta basmış, hey Allah'ım ya!" diye söylendi. Ne demek ya yatakta basmış? Bunda bir ima mı var? N'olur olmasın! Hem ben seni yatakta bassam yaşatır mıyım? Yanlış anlaşılmasın da ben Göktuğ'u geçtim. Bu karın kaslarına bu kadar baktıktan sonra artık benim helalim. Değil yatakta basmak, sahilde bile buna bakan gözleri yuvalarından çıkarırım. Şişlerim ulan hepsini! Acaba Göktuğ'a yatakta basınca bu kadar sakin bir tepki vereceğimi düşündüren ne? Kaşar Caitlin! Kesin onunla basarım.

"Biraz profesyonel çalışalım, bu ne rahatlık ya? Mühendissin sen." dedim. Göktuğ bana döndü, "Ben de onu diyorum, mühendisim ben. Savcı ya da general değilim. Resmi olmak zorunda değilim ben. İstersem gider çıplak çalışırım." dedi, çıplak çalışırım ne yok artık. Gel de toparla bakalım Dilşad! Çocuk haklı. Sonra gülmeye başladım. "Ya şaka yapıyorum ben! İlahi Göktuğ! Ortam çok gergindi, şaka yaptım ben de!" diye kahkahayı bastım. Bakın bu trajedidir. Hapçı Dilşad, tinerci Dilşad, şarapçı Dilşad. Ne kullanıyorum ben? Bırak Göktuğ'u artık ben bile kendimi anlamıyorum. Battıkça batıyorum, konuştukça batıyorum, toparlamaya çalıştıkça batıyorum, yani genel anlamda batıyorum.

Neyseki karşımdaki kumral anlayışlı bir insan. "Dilşad yemek yedin mi sen?" diye sordu mutfağa geçerken. "Hatırlamıyorum" dedim çok aç hissetmememe karşın aklımda bir şimşek çakarken. Yemekte six pack varsa hayır çok açım zaten ben. Ya bakın, ben gerçekten sapığım, en azından iç seslerim sapık. Üçüncü sayfa haberi olacağım ülkemde.
"Kanada'da çalışan başarılı ve genç mühendis iş arkadaşını G.S.'nin karnını yedi. Objektiflere dönüp "yine olsa yine yerim" diyerek güldü. En ünlü bilgisayar yazılım şirketlerden birinde çalışan D.A. şu an ruh ve sinir hastalıkları merkezlerinde terapi ve ilaç desteği alıyor. Daha sonra savcı kararıyla cinayet ve tecavüzden yargılanacak. Hızlı yaşadı, genç öldü."

"Ne yiyeceksin?" diye sordu. "Jambon!" dedim abartılı bir neşeyle. Bana en güzel gülümsemelerinden birini bahşetti. Sonra arkasını dönüp işe koyuldu.
Göktuğ dolabı açıp bir tabak çıkardı. Buzdolabından jambon, sandviç ekmeği ve birkaç şey daha çıkardı. Sandviçimi beklerken kapı çaldı. Kapıdan önce saate baktım. 06:23, hayır Türkiye'de de değilim ki kötü bir şey mi oldu diye düşüneyim. Polis olsa kapıdan gelmiyor burada. Buranın polisleri kapı çalmak yerine kapı kırmayı tercih ediyorlar. Ya da gökyüzünden bir halatla salınıp "FBI," falan diyorlar. Filmlerde böyle gördük biz. Kapıyı açmak için yaslandığım tezgahtan doğrulup sarsak adımlar attım. Kapıyı açtım ve karşımdaki manzara karşısında dehşete düşmedim. Niye düşeyim? Kapıda bir esmer güzeli vardı. Erkek olanından. Çünkü daha önce de bahsettiğim gibi erkeklerden hoşlanıyorum. Esmer kızları güzel de bulmam. Kafamın içinde felaket ses var yine.

Karşımda bir pizzacı duruyor. Acıktığımı anlamış da koşup gelmiş. Nasıl da yakışıklı! Motorcu ceketinin sol tarafında çalıştığı fastfood zincirinin adı yazıyor onun dışında tam bir serseri imajı çizmiş. Ve bana pizza getirmiş! Gel de yeme! Pizzayı yani. Neyini yiyeyim bu herifin? Ben kumral seviyorum. Esmer de iyidir ama Burak Özçivit değilse ilk tercihim kesinlikle değil. Uzun süreli bakışmamızın ardından pizzacı gülümseyip konuya girdi. Seni seviyorum ne olur evlenelim her gün pizza yaparım, diyecek. "Pizzalarınız," dedi. Uzandım aldım iki koca kutuyu, içgüdüsel olarak vestiyere bırakıp cüzdanımı aldım. "Ne kadar?" diye sordum. Demek beni sevmiyormuş! "Bir kere gülümserseniz bahşiş bile bırakmış olacaksınız," dedi çekici bir edayla. Beni seviyormuş! Ben demiştim. Salak bir gülümseme oluştu, aslında romantizmi sevmem. Uykusuzluktan mo neyse artık moron gibi bakıyorum adama. Sonra cüzdanımdan yirmi dolar çıkarıp uzattım. Adam ne yaptı tahmin edin! Parayı aldı bileğimi kendine çekip elime bir öpücük kondurdu. Bunu yaparken de muazzam bir nezaketle gülümsedi.

Ben hala bakıyorum. Adam numarasının olduğunu tahmin ettiğim bir kartı elime sıkıştırırken bir şey uçtu. Bir kedi değil de bir Göktuğ gördüm sanki. Adamın gülümsemesi bedeniyle beraber kayıp gitti. Göktuğ da ardından. Adama bir yumruk attı ki duyduğum sesten benim canım acıdı. Onları ayırmam gerektiğini bildiğim halde kapıdan öylece uzaklaştım. Açım da zaten. Pizzalardan birini bir elime aldım diğer elimde numara. Kapıyı ayağımla kapatıp odama çıktım. Hem uykum var hem açım. Bu manyak Göktuğ da düşünsün eve nasıl girecek? Ona ne oluyorsa! Ne güzel çocuktu işte. Uykuya dalmadan önce son düşündüğüm şey uçan Göktuğ oldu.


Aslında Kumral SeverimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin