Dört

617 57 7
                                    


"Kafam patlıyor." dedim, sendeleyerek Göktuğ'a doğru bir adım attım. "O yazılımları yazdığına inanamıyorum demiştim ya onun için üzgünüm, çok sıkı çalışıyorsun. Hayran kaldım." dedi. Tabi ki hayran kalacaksın demek isterdim ama Göktuğ'un takdirini beklemiyordum. Tebessüm ettim. Başım ağrıyordu. Arabaya doğru sarsak adımlar atıyordum ki belimden kavradı. Arka kapıyı açtı. Başım fena halde ağrıyordu. Şu an Göktuğ'un kollarında olmamın bir anlamı yoktu. Migren  ataklarımdan biri başlamıştı. Usulca arka koltuğa uzanmamı sağladı. Sonra ben gözlerimi kapatıp Göktuğ'un kollarında uyuma hayallerime sarıldım.

"Hey," dedi uzaylı. Yine benim için geldiler. "Hey, uyan da seni besleyebilelim." dedi. Beni hayvan sanıyor. Uzaylılar bilincim olduğunu bilmiyorlar. Belki hayatta kalmak için hayvan taklidi yapabilirim. "Ah ya, kafam çok acıyor darbe mi aldım acaba? Kafama vurmuşlar! Canım kafam! Sinir hücrelerim yenilenemez. Popoma vurun kafama vurmayın." sesli düşündüm. Artık kimse hayvan olduğuma inanmaz. "Popona vurmamı mı istiyorsun?" diye sordu. Uzaylının sesi erkek sesine dönüşüyordu. "Asla ırkıma ihanet etmem. Burası benim gezegenim." dedim. Uzaylı güldü. Sonra ses Göktuğ'un o güzel tınısına bürünmüştü. Her uyandığımda bu sesi duymak istiyorum çok güzel. "Kalk, pijamalarını giy ya da ben giydiririm." dedi. Beni çıplak görmesine izin vermem. Veremem. Ne alaka ya? Gözlerimi açtım. "Işık!" diye inledim. "Dayanamıyorum kapat ne olur!" diye hıçkırdım. Migren müthiş bir baş ağrısıdır. Karanlık geldiğinde zihnimde bir serinlik hissettim. Ellerimi karanlıkta dolaştırdım. "Göktuğ?" diye seslendim. Cevap gelmedi.

Beceriksiz adımlarla, tahminimce sürüklendiğim koltuktan kalktım. Yatak odama doğru çıkacaktım yine o kaslı kollar beni sardı. Sorun çıkarmadan başımı omzuna dayayıp ona bıraktım kendimi. "Işığı açmayacağım, seni giydireceğim, beni burada bekle." dedi giysi odasına girdiğini düşündüğüm zaman içinde. Sanki başka yere gidebilirmişim gibi. Beni giydirecek. Belki öper de. Ne olur öpsün. Sabah nasıl öpüşüyordu. 

Kendime bir tokat attım. Karanlıktan gelen ses "Kendine neden vuruyorsun?" dedi. "Söyleyemem" dedim. Hayır, yalan söyle bitsin gitsin. Zaten başın ağrıyor. Deplasmandasın! İki soru sorsa döküleceksin. "Nedenmiş o?" dedi ukala bir tonda. "İşte." dedim. "Kollarını kaldır," diye emretti. İtaat ettim. Sıcak parmakları atletimi tenimden sıyırırken bir an ürperdim. Geceliğimi giydirirken nihayet dokunuşuna alıştım. "Uyuma, sakın uyuma. Senin karnını doyurmam gerek. Bu arada yarın işe gitmiyoruz. Üç günlük işimizi bitirdin. Bunun için sana daha sonra teşekkür edeceğim. Giyinip sana atıştıracak bir şeyler hazırlayıp geliyorum." dedi ve gitti.

"Uzaylı değilim. Göktuğ ben. Yeni sevgilin." dedi uzaylı. Sanırım form değiştiriyor. "Eskisine ne oldu ki? Bir dakika ya! Benim sevgilim yok ki!" diye ciyakladım "Ya kalkıp yersin ya da ışığı açarım," dedi. Uzaylılar kayboldu. Hemen hatırladım. "Kalkıyorum" dedim ve kafamı bir kafatasına çarptım. "Görmedim özür dilerim," dedim başımı ovalarken. Sıcak nefesi yanaklarımı yakıyordu. Valla öpecek! Yavaşça yaklaştı burnunu boynuma sürttü. Nefesi boynumu sarıyordu. Başını kaldırıp dudağımı buldu, alt dudağımı dişlerinin arasına aldı ve ısırdı. Ama ateşli bir ısırık değildi. "Ya ne yaptın!" diye çıkıştım. Bu nasıl romantizm arkadaş! Dudağımı patlattı galiba. "Ye," dedi kucağıma bir tepsi bırakırken demeyeceğim bir kutu bıraktı. Dondurma getirmiş! "Dondurma mı yiyeceğim?" diye hevesle sordum. "Yeterince glikoz var, hadi" diye yanıtladı. İşte aradığım bilim!

Dondurmam bittiğinde halim kalmamıştı. "Al yut şu ilaçları." dedi birkaç hap ve bir bardak su uzatırken. Sesimi çıkarmadan ilaçları yuttum. "Teşekkür ederim," dedim. "Sen olmasaydın acıdan kıvranıyor olurdum." diye itiraf ettim. Hiç tarzım değil ki alttan almak. Çok da umurumdaydı! Teşekkür ettim sonuçta. Vicdanım pijamalarını giymiş mışıl mışıl uyuyor. Baya rahat yani! "Neyse ki ben buradayım ve sen acıdan kıvranmıyorsun. Dün odanı cepheye çevirip attığın tokatları düşünürsek kalıyor olmam şaşırtıcı." dedi. Aman abart ya! Yorgunluktan kemiklerim sızlıyordu. Ama uyuyamıyorum ki bir türlü. "Uyuyamıyorum" dedim. "Beyin kanaması geçiriyorsun, ondandır." dedi. "Sen saçlarına ne yaptın? O kadar harekete açılması gerekmez mi? Gram hareket etmemiş," dedi. Ölüm topuzu o. Asla dağılmaz. "Gel buraya açalım saçını" dedi. "Hayır! Sen bakma kabaracak şimdi, normal kabarmıyor her bir saç telim şaha kalkıyor!" dedim. Güldü. "Dilşad karanlık zaten?" dedi. Başımı eğdim. Ölüm topuzunu ölüme terk ettim.


Saçlarımı taradı, ilk kez biri saçlarımı taradı ve ben bunu asla unutmayacağım. Gerçekten bunu unutmayacağım. Göktuğ alnıma bir öpücük kondurdu, "Ben de yatıyorum bir şey olursa odama gel beni uyandır" dedi. Ya hayır gitme! Bana bir şey olursa bunun odasına gidemeden beyin kanaması geçirir ölürüm. "Bir şey olursa seni nasıl uyandıracağım Göktuğ? Kalkarsam ya merdivenden düşersem?" diye sordum "Burada uyu, ölürsem çok üzülürsün." dedim. "Hem ben çok hareketsiz uyuyorum, seni rahatsız etmek istemem ama hayatımın baharında ölemem!" dedim. "Pekala, ama ben hareketsiz uyumuyorum. Ayrıca ben, beni rahatsız etmeni çok isterim." dedi. Yatağa girdim yanıma uzandı. Kollarının arasına aldı. Başımı ilk kez yastık yerine bir bedene yasladım ve yadırgamadan uyuyakaldım.

Uyandığımda bu sabah uzaylılar yoktu. Göktuğ vardı. Kollarına beni kıstırmış uyuyordu. Bir süre soluğunu dinledim. Sonra sıkıldım.

Kahvaltı hazırlamak üzere yataktan çıktım ki üstümdeki geceliği fark ettim. Oha! Yuh artık! Gece ne yaptık be biz? Fantezi gecelik neden üzerimde? Bordo, saten-dantel ikilemesi bir gecelik. Tüm bedenimi sarmış. Ben bunu nasıl şimdi fark ettim! Ah aptal kafam benim. Sonra bana bunu Göktuğ'un giydirdiğini anımsamamla beraber az önce başımın altında olan yastığı mışıl mışıl uyuyan Göktuğ'a fırlattım. "Seni ırz düşmanı pislik herif!" diye sabah ciyak ciyak öten alarmı oldum.


Aslında Kumral SeverimDove le storie prendono vita. Scoprilo ora