-XXV- Çalanlar Ve Çalınan Hayatlar

1.2K 163 87
                                    

Korku iç içe kalmadığınız sürece çok anlam taşıyan bir kelime değildir. Hatta bu duygu öyledir ki, belki diğer tüm hisleri bir renkle, bir kokuyla, bir melodiyle anlatabilsen bile, bu duyguyu betimleyemezsin. Bu yüzden duymuş, görmüş olmak yetmez anlamak için. Bunu anlayabilecek olan insanlar, korkuyu kalplerinin en derininde yaşamış insanlardır. Belki birini, sevdiğini kaybetme korkusunu, belki kendini kaybetme korkusunu ve belki de ölüm korkusunu... Korku öyle bir histir ki, bir kere pençesini kalbinize geçirdiğinde size tasmasını takar ve gittiğiniz her yerde yanınızda gelir. Her an sizi takip eder, her an o yaradan içeri sızar. İlk önce kalbinizi kaplar o kara bulut, çevreler ve gün ışığı görmesine engel olur. Sonrasında yavaşça yukarı çıkar, zihninizi kapatır. Kendini hissettirmeden bir şey düşünmenizi engeller, her düşüncenizin içine girer ve sinsi bir şeytan gibi saklanır. En başta anlamazsınız nereden geldiğini ve nasıl işlendiğini bu korkunun.

Kalbinizi ve zihninizi ele geçirmiş olan bu tasmasız kötülüğün tek bir hedefi kalır. Tek bir hedef ile sonsuzluğa varabilir. Tek, o kalan tek hedefle sizle bütünleşir ve kurtulamayacağınızdan emin olur. Bu hedefi anlamak zordur çünkü çoktan zihninizi örter, çoktan kalbinizi ve nefesinizi örter ama fark edersiniz bir noktada, hedefine yaklaştığını. Elleriniz durduk yere titremeye başlar, bazen aldığınız nefesler yetmez, daha fazlası için çırpındığınızı fark edersiniz, güvende hissetmez, sürekli etrafınızı kontrol edersiniz, herkesten, sevdiklerinizden bile kötülük gelebileceğini düşünür, sonra onlar hakkında böyle şeyler düşündüğünüz için üzülürsünüz.

Korku hedefine böyle yaklaşır. Bu noktaya geldiğinizde kurtulmak zorlaşır çünkü artık kalbinizde çoktan yer edinmiş, aldığınız nefeslere hüküm sürmeye başlamıştır; çünkü artık çoktan zihninizde baş köşeye geçmiş, sağlıklı düşünmenize engel olmuştur.

Geriye kalan tek şeyi başarmak için; ruhunuzu ele geçirmek için, tek bir şey kalır.

Bir korkunuzu, sadece bir korkunuzun gerçekleşmesini beklemek.

Bu yüzden en başında mantıklı düşünmenize engel olur ve tehlikeleri fark etmenizi engeller. Bu yüzden hedefe açık hale gelirsiniz.

Burada şansa kalır işiniz. Ya sevdikleriniz size en büyük korkuyu yaşatır, ya da o büyük korkunun ortasından sizi kurtarır.

Komik olan da budur, şans hiçbir zaman korkuya karşın kazanamamıştır.

*

"Listeyi hazırladım. Parazit bir varlık olup, olmadığını anlamak için bir karışım da yaptım. İlk önce bunu deneyeceğiz, bu sayede belki ruhlarını bağlamaya gerek kalmaz." konuşan Esme, oldukça gergin olmasına rağmen bunu yansıtmamaya çalışıyordu. Lucia'nın yaşadığı sorunun sadece bir parazit olduğunu düşünmek onu rahatlatıyordu ve bunu ummak dışında yapabileceği pek bir şey yoktu. Tarah, masanın üzerinde umutsuzca oturan Esme'ye bakarak yaklaştı. Onu böyle görmek, nefesinin daralmasına sebebiyet veriyordu.

Ellerini ona uzatıp, omuzlarından tuttu ve okşarken, "Onun çok iyi olacağını biliyorum, kendini üzme. Ben buradayım, çözümü bulacağız." dedi Tarah. Esme derin bir nefes alıp, onayladığını belirterek kafasını salladı. Tarah haklıydı, üzülmenin bir faydası yoktu.

İksir odasından çıkıp, üst kattaki Lucia'nın odasına yol aldılar. Odadaki Dante, Lucia'nın yanına uzanmış, onu izliyordu. İlahi bir varlık, dokunulmaz bir sanat eseri gibiydi gözünde. Özenle seçilmişçesine bir güzelliği vardı ve bu güzellik, öyle her kadına göreceğiniz türden bir güzellik değildi onun için. Bir resim gibiydi ona anlamlar doğuran, sanki sadece ona özel çalan bir melodi gibiydi sadece dilinin onun bildiği.

 Büyücü Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang