-XXIX- Masallar Ve Ölü Canavarlar

1.1K 143 69
                                    

Hayatın anlamı bence buydu. Hissettiğim bu hislerdi. Yaşadığımı gösteren heyecan ve oluşturduğu titreme, sabırsızca bekleyişimin verdiği utanç, saniyelerin geçmediğini düşünmek ve bir kaç salise sonra onu göreceğimi bilsem de özlemin dinmemesi; yaşamak buydu bence.

Esme iki kapının da tuttuğu kulplarını kendine doğru çekti ve büyük kapı yavaşça açıldı. Kalbim ağzımda atarken, nefesimi tuttuğumu fark ettim.

Sakin ol, Lucia.

Derin bir nefes verip gülümsedim. Aralanan kapıda önce minik, bir çift kahve göz bakış açıma girdi. Genç adam açılan kapıdan bize bakıyor, gerginlikten titreyen alt dudağını ısırıyordu. Üstü başı yırtılmış, yüzü ise kirlenmişti. Bir kedi gibi sırtını kabartmış, kendisini gizlemeye çalışır gibi kafasını eğmişti. Kahverengi saçları dağılmış, şapkası ise kafasından düşmek üzereydi.

Onun yanında duran ve yaşça küçük olan kız çocuğu, diğerinin aksine heyecanla etrafa bakıyordu. Yeşil gözleri parlıyor, dudaklarında şaşırmanın aralığı yer alıyordu. Daha fazlasını merak edercesine öndeki çocuğu itekleyip bir adım attı. Işığın vurmasıyla parlayan turuncu saçları şimdi onu daha da şirin yapmıştı.

"Hey, izin almadan girmeyin."

Kızın arkasında kalan, konuşan çocuğa kaydı bakışlarım. Kaşlarım çatılırken onu bir yerden tanıdığımı hissettim.

Mavi gözleri, kahverengi saçlarının altında parlıyordu. Diğer oğlanla aynı yaşta duruyorlardı. Biraz daha incelediğimde, yanağında kabuk tutmuş bir çizik olduğunu fark ettim fakat nereden tanıdığımı hatırlayamadım.

"Ah doğru, özür dileriz. Bizi kovmayın lütfen." Turuncu saçlı kız utançla konuştuktan sonra eğilip, geri dikeldi ve hızla kapı girişine ilerledi.

"Çocuklar sorun yok, hoş geldiniz! Hava soğudu, hadi daha fazla kapıda beklemeyin." konuşan Esme ile çocuklar gülerek içeri adımladı. Hepimizi tek tek incelerken, mavi gözlü çocuğa tekrar baktım.

Etrafa bakınıyor, bir yandan da Esme'yi inceliyordu. Sonunda beni fark etmiş olacak ki bakışları bana kaydı.

Ah, şimdi hatırladım...

"Pazardaki abla..?" çocuğun cümlesiyle beraber gülümsedim. Nasıl tanıdın, yüzüm gözükmüyordu bile?

"Ah, hoş geldiniz." dedim gülümsemeyi genişleterek. Çocuk ise hala bakışlarını benden ayırmamıştı.

"Siz tanışıyor musunuz?" Dante'nin sesiyle beraber gözlerimi ona çevirdim

Onun da bana bakmasıyla kalbim hızlandı ve gülümsedim. Gözlerindeki parıltı bana baktığında arttı ve benim kadar büyük olmasa da sırıttı. Her zaman taktığı şapkası, siyah paltosu ve atkısı; yüzünde yeni aldığını belirten kirli sakalları...

Bu adamı özlemiştim.

"Burada kalmamalıyız." Dante'nin kolunu tutan çocuk ile gözlerim tekrar ona kaydı. Bana bakıyordu. Gülümsemem silinirken kaşlarım yavaşça çatıldı. Dante de bir sorun olduğunu anlamış olmalı ki, çocuğa doğru dönüp, eğildi.

"Neden Nikov?" dedi içten bir ses tonuyla.

Çocuk gözlerini benden ayırmadan işaret parmağını bana doğrulttu ve, "O bir canavar." dedi.

Yutkunurken bakışlarımı kaçırdım. Ellerim titremeye başladığında gözlerim ilk olarak elbisenin eteklerine gitti. Bacaklarım mı gözükmüştü? Hayır, imkansız. Elbise örtüyor. Kafamı tekrar kaldırdığımda umutsuzca Nikov'a baktım. Ben bir canavar değilim, neden herkes böyle diyor?

 Büyücü Where stories live. Discover now