Skylar

766 58 3
                                    

-Travis-

    Travis kendini Hermes kulübesinden zar zor dışarı atmıştı. Turuncu kamp tişörtünü boğazından çekeledi ve nefes almaya çalıştı. Hermes'in asası adına, Liz'in çenesi kapanmak bilmiyor muydu? Kulübeden birkaç metre uzaklaşmasına rağmen bağırış sesleri ve Liz'in susmak bilmeyen çenesinin dırdırı duyuluyordu. Birinin kapıya çarptığını belirten bir gümbürtü koptu. Miranda kapıyı açıp dışarı fırladı ve elinde albümleriyle Büyük Ev'e doğru koşturmaya başladı. Connor'ın onu kovaladığını göz ucuyla seçti.

"Lanet olası albümlerimi satamazsın Canon! Onlar benim bebeklerim!" Ah, Canon... Connor'la dalga geçmek için bir numaralı malzeme.

"Canon senin anandır Miranda!" durup biraz soluklandı. Miranda gereğinden fazla hızlı koşuyordu. Connor'un duraksadığını görünce bundan faydalanarak yönünü değiştirdi. Hades'in oğluna, Hayalet Kral'a gidiyordu. Connor bunu farkeder etmez Miranda'nın peşine takıldı. Ama Miranda içeri girmişti bile.

"Bu yaptığın haksızlık ama! O albümler çok para ediyor!" Hades Kulübesinin kapısına bir yumruk attı. Nico'nun boğuk sesi tahta kapıda sönerek Connor'a ulaştı.

"Buradan gitmezsen seni parçalara ayırıp cehennem tazılarına yem ederim Hermes çocuğu!" 

    Connor puflayarak kapıdan çekildi ve bağırış çağırış seslerinin eksik olmadığı kulübesine doğru ilerledi. Travis adımlarını hızlandırmıştı. Normalde böyle bir durumda Connor'la beraber Miranda'yı kovalardı ama eski neşesi bünyesini terk edeli çok olmuştu. Ve giderken Travis'in içinden de bir şeyler koparmıştı. O kopan parçaların yerini doldurmak için de vücudundan belli şeyleri çalmıştı. Bunlar temel olarak göz altı torbalarının sıkılığı, teninin rengi, yanakları, kilosu ve irislerinin dışında kalan sıvının asıl rengiydi. Travis hiçte Stoll olana benzemiyordu. Hatta kulübesi ona yabancı gelmeye başlamıştı. Böyle olunca Hermes melezleri de onu yabancılamıştı. Connor bile. Kulübeye gelen yeni melezler şaka krallarını tanımıyorlardı. Şaka kralını tanıyorlardı. Travis soyutlanmıştı. Ama soyutlanmasının sebebi, buna izin verecek kadar acıydı. Bu yüzden ona dokunmuyorlardı.

    Dolunayın kampa uğradığı günlerde Travis, Thalia'nın ağacını geçmeyi ve ormana gitmeyi severdi. O gün dolunay tüm ihtişamıyla bulutsuz gökyüzünde seyrediyordu. Ve Travis geleneğine sağdık kalmıştı. Canavarlara çok yaklaşmadan ağcın dibine yakın bir yere oturmuştu. Yanında silah taşımıyordu ne de olsa. Yüzü parlak ve sağlıklıydı, o aralar formda bile sayılabilirdi. Kas yapmaya başlamıştı. Onun bir sevgilisi vardı. Ve Afrodit kulübesinin en güzel kızıydı. Yani Travis'e göre. Düşünceler aklını delip geçerken kıkırdadı. Yarın Tanrılara her şey için adak adayacağım. Şükretmeyi kafasının bir ucuna yazdı. Unutacağının o da farkındaydı ama unutmamasına rağmen tanrılara adak adamayacaktı. Çünkü birkaç saat sonra hiçbir tanrıya güvenmeyecekti.

     Kafasını etrafa çevirip sağa sola bakındı. Burası onu korkutucu gelmiyordu.

"Selam erkek kardeş" Miranda yavaşça Travis'in yanına oturdu.

"Selam kız kardeş. Seni buraya hangi rüzgar attı?" Miranda derin bir nefes aldı. Sessiz kalmayı tercih ediyordu. Travis gibi kafasını ağacın gövdesine yasladı ve gökyüzüne baktı. Gecenin karanlığı yıldızları parlatmıştı. Birkaç yıldızın hareket ettiğini gördü. Gözlerini kırpıştırdı ve kirpiklerinin gölgesinin suratına düşmesine izin verdi.

"Gördün mü?" diye sordu Travis'e.

"Tanrılar yine ne karıştırıyor" Travis ayaklanıp üzerini silkeledi ve Miranda'ya elini uzattı. Miranda Travis'in eline asılarak ayağa kalkmıştı.

"Bak, bir ok oluşturmuşlar" Travis eliyle daha rahat görmek için şekli gösterdi.

"Takip etmeli miyiz?" 

    Travis kafasını olumlu anlamda salladı ve yürümeye başladı. Miranda'nın botları şıkırdıyordu. Ve bu hışırdayan yaprakların arasında ona gerilim müziklerini anımsatmıştı. Tanrılar size bir ok işareti gösterdiyse bu tarz uyarıcı sesler pek hayra alamet olmazdı genelde. Kafalarını kaldırıp gökyüzüne baktılar, ok kaybolmuştu. Ve gözlerini yere indirdiklerinde görüntü pek hoş sayılmazdı. Miranda soğuk kanlılığını koruyamayıp geriye bir iki adım savurdu. Travis gördükleri karşısında boğazının düğümlendiğini hissetti. Yıldızlar parlamıyor, Dünya dönmüyor ve Travis nefes alamıyordu. Bilincinin açık olup olmadığını kestiremedi. Ayakları sanki refleks olarak onu taşımaya başlamıştı. Travis nasıl koştuğunu bilmiyordu. Kalbi göğsüne sıkışmış bir kuş gibi debelenip durmaktaydı. Hemen dizlerinin üzerine çöktü ve derin birkaç nefes aldı. Dizlerinin üzerinde sürünerek tanıdık simaya ilerledi. Başını kucağına çekti ve kızıl saçları yüzünden iteleyerek uzaklaştı. Saçları nemliydi. Travis Ay'ın ışığının vurmadığı ağacın altında korkudan ölüp gideceğini sandı. Ellerini göremiyordu. Parmağını ağzına götürdü ve beklediği su yerine demire benzer bir tat geldi ağzına. Dolu gözlerinden damlalar firar etti. Titreyen ellerini boğazına götürdü. Şah damarının üzerine koydu ve bekledi. Bekledi, biraz daha bekledi... Ama Travis ne kadar beklerse beklesin atmayacaktı. Ve o da bunu biliyordu.

    Boğazına düğümlenen o korkuyu atmak için bir çığlık koptu ağzından. Kesik kesik, hıçkıra hıçkıra, titreye titreye ağlamaya başladı. Yüzünü onun güzel yüzüne yasladı ve göz yaşlarının burnundan akarak onun boynuna düşmesini izledi. Kafasını kaldırdı. Burnunu çekti ve göz yaşlarını yüzünden itekleyerek kapalı gözlerindeki kirpiklerini okşadı.

"Bebeğim..." burnunu tekrar çekti ve göz yaşlarına hakim olamadı. "Yaşıyorsun değil mi?" Ama cevap gelmedi. Gelmesini beklemiyordu zaten.

"Beni..." boğazındaki yumruyu yutkunarak geri itti. "Bırakmıyorsun..." Elleri sevgilisinin kalbine gitti. Yoğun kan ellerine bulaştı. Travis o an korkak bir çocuk gibi onu bırakıp yatağına koşmayı arzuladı. Ama bunu yapacak kadar ne gücü ne de haysiyetsizliği vardı. Miranda'yı o an unutmuştu. Başını çevirerek onu aradı. Gitmişti. Başını onun kanla bilenmiş kokusunu çekmek için saçlarına bastırdı. Yüzü ve elleri katlanmıştı.

    Will onu Skylar'ın üzerinden çekerken yaptığı tek şey sararıp solmuş yaprakların arasında onun kanına bulanmış ellerini üzerine silip kurtulmaya çalışmaktı.

    O gün bir melez sadece Skylar Green'i değil Travis Stoll'u da öldürmüştü.

Hikayeyi Yazan: @Mario_The_Game



Hermes'in Kızı || Röportaj KitabıWhere stories live. Discover now