Nico'nun Ziyareti

1.7K 95 75
                                    

(Yalnız, Medya tam uydu :3)

-Nico-

   Nico son derece renkli ve mutlu görünen caddede yürürken bunu yapıp yapmamakta kararsızdı. Miranda'yı görmeyi deli gibi istiyordu ama bir yandan da kendisini buna hazır hissetmiyordu. Göreceği şeyden endişe duyuyordu. Aradan yıllar geçtikten sonra hala onun eskisi gibi olmamasından korkuyordu. Acaba hala onun gibi günışığından nefret ediyor muydu? Ya mutlu insanları seviyor muydu? Ya da herkese iyi davranıyor muydu?

   Nico, tüm bunların cevabını bilmekten öyle çok korkuyordu ki, neredeyse elindeki adres kağıdını yere düşürecekti. 12 / 28 Borrow Sokağı. Neredeyse gelmişti bile. Ama buna rağmen kendini kilometrelerce ötede, kaybolmuş hissediyordu. Onu ne halde göreceğini bilmemek Nico'yu çok tedirgin ediyordu. Miranda'nın değişmesini istemiyordu, buna hazır hissetmiyordu. Ama onu görmeden geri dönmeyecekti...

   Karşısında duran iki katlı, şirin, küçük bir bahçeye sahip eve baktı. Bu, kesinlikle Miranda'nın yaşamak isteyeceği türden bir ev olamazdı. Fazla samimi... Ama Nico'yu bu da vazgeçirmedi. Göreceği ve karşılaşacağı Miranda nasıl olursa olsun, o kişi Mİranda Crawe'di ve onu görmek istiyordu. Onu görmek ve belki, belki son kez sarılmak istiyordu Nico.

    Soğuk ve ince kemikli parmaklarıyla uzanıp kapı ziline bastı. Kapıyı döpiyesli, kısa kahverengi saçlı bir kız açınca Nico biraz rahatladı. Hizmetçi olduğu belli olan kız, hiçbir şey demeden Nico'yu içeri aldı. Onu bir oda kapısının önüne bıraktı ve temizliğe devam etti. Nico, ahşap salon kapısını hafifçe aralayarak içeri girdi. Salona adım attığı anda ilk gördüğü şey sırtı ona dönük bir şekilde oturan bir kadın oldu. Siyah, ipek gibi, beline kadar uzanan dalgalı saçları ve siyah askılı elbisesi vardı. Bu kesinlikle oydu...

   Nico ona doğru iki adım attı. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilmiyordu. Beyni resmen durmuştu. Sadece Miranda'ya bakıyordu ve bu şekilde yıllarca yaşayabilirdi. Ama Miranda, oturduğu dönen koltuğu Nico'ya doğru çevirdi ve gözlerini ona dikti. Nico resmen bayılacaktı. Miranda hala çok güzeldi. Nefes kesici bir güzellik...

  Kıpkırmızı olan dudakları, bir kırışıklık bile olmayan, pürüzsüz, beyaz cildi ve kendisinin her defasında tekrar aşık olabileceği güzellikte gri gözleri hiç bozulmamıştı. Güzelliğinden hiçbir şey gitmemişti...

Nico'nun ona baktığını fark eden Miranda başını hafifçe çevirdi, ''Lütfen, otur'' dedi tanıdık sesiyle.

   Sesini bile o kadar çok özlemişti ki Nico. Kaç yıldır, her gece düşlediği şeyin sesini duymak bile içinin bir garip olmasına yetmişti. Ama bu daha farklıydı, sanki, sanki... Birisi kalbine defalarca bir şey saplıyor gibiydi. Acı veriyordu, bir şeyler olacağını hissediyordu.

''Ben...'' dedi Nico ama devamını getiremedi. Başını önüne eğdi ve, ''Özür dilerim'' diye mırıldandı kısık bir sesle.

''Geç kaldın'' dedi Miranda titreyen bir sesle. ''Çok geç kaldın''

Nico tekrar başını kaldırıp gözlerini ona dikti. Şu anda ona dokunmak için neler vermezdi ki...

''Ben böyle olsun istememiştim'' dedi pişmanlıkla.

''Senin için abimi, Ronald'ı öldürdüm. Thanatos benimle oyun oynadı. Bir taneyle tatmin olmadı. Senin için can dostum Leanna'yı öldürdüm. Ve yine senin için, küçücük, masum bir çocuk olan Rhonda'yı da ben öldürdüm'' dedi Miranda. Gözlerinden tane tane yaşlar süzülmeye başlamıştı.

''Miranda, bana inanmanı söylemiştim. Bana inanmalıydın...'' dedi Nico ağlamaklı bir sesle.

''Sen beni terk ettin Nico. Başka bir kız için... Seni asla benim gibi sevemeyecek bir kız için hemde...''

''Seni korumak içindi...'' dedi Nico. ''Seni korumak, sana zarar gelmeisni önlemek için o kıza katlandım ben. Sana bir şey olmasın diye onun kölesi oldum. Yine olsa yine yaparım...''

''Bıraksaydın da yapsaydı istediğini! Emin ol, o zaman daha az acı çekerdim ben. Seni o kızla her gördüğümde ölüyordum, bir kere ölsem ne olurdu ki buna kıyasla...'' dedi Miranda hıçkırıklarının arasından.

''Miranda... Ben...'' diye mırıldandı Nico. Uzanıp Miranda'nın küçük ve soğuk ellerinden tutu. Miranda ellerini geri çekti.

''Dedim ya, artık çok geç...'' 

''Hayıri değil!'' diye bağırdı Nico. Kendini şu anda o kadar berbat hissediyordu ki... ''Hayır, geç değil! Miranda, benimle gel!''

''Yapamam'' dedi Miranda. Sesi kederli ve kırık çıkıyordu.

''Neden?'' diye sordu Nico. ''Birlikte gidelim, başka bir hayat yaşayalım Miranda, lütfen. Seni seviyorum...''

Miranda'nın sıcacık göz yaşları bir bir yanaklarından süzülüyordu. İnce bir yol çizip yere, ayaklarının ucuna damlıyordu. Nico parmağını uzatıp Miranda'nın gözünde biriken yaşları sildi ve elleriyle kızın yüzünü tuttu. Ama Miranda kafasını salladı ve Nico'nun ellerini itti.

''Gelemem Nico. Artık gelemem'' dedi göz yaşları tekrardan yanaklarına akarken.

   Nico bir şey demek üzereyken, salonun ahşap kapısı yavaşça açıldı. İçeriye altın sarısı saçları dağınık, koyu gri gözleri heyecanla parlayan küçük bir kız çocauğu girdi. Nico, küçük kızın boynundaki gümüş kaduseus kolyesini fark edince şaşırdı.

''Şey, sanırım ben küçük odadaki çini vazoyu kırmış olabilirim. Ceza alacak mı-...''  dedi küçük kız ama cümlesini tamamlamadan kafasını kaldırıp Miranda'ya baktı. ''Anne, bu adam kim?''

   Bir anda Nico içinin bir garip olduğunu hissetti. Midesi kasıldı ve boğazı düğümlendi. Sanki birileri tekrar kalbinin olduğu yere bir şeyler saplıyordu. O çocuk Miranda'nın kızı mıydı? Nico bağıra bağıra ağlamak istiyordu. Kendini iğrenç hissediyordu. Miranda küçük kıza baktı,

''Sonra konuşalım mı Marzie? Şu anda meşgulüm'' dedi ve küçük kız sevine sevine odadan çıktı.

Miranda, Nico'ya baktı.

''Geç kaldığını söylemiştim'' dedi. Sesi tekrar titremeye başlamıştı. ''Böyle olmasını istemezdim''

''Babaları kim?'' dedi Nico. Artık o da ağlıyordu.

''Senin olmanı çok istemiştim, hep...'' dedi Miranda. ''Hep bunu hayal etmiştim'' dedi hıçkırarak.

   Nico, Miranda'ya bir kez daha baktı. Oturduğu yerden kalktı ve kapıya doğru döndü. Gidecekti, ama yapamadı. Tekrar Miranda'ya döndü.

''Sana son kez sarılabilir miyim öyleyse?'' dedi titreyen bir sesle.

    Miranda beklemedi. En az Nico kadar Miranda'nın da buna ihtiyacı vardı. Titreyen kollarını hafifçe açıp Nico'ya sarıldı ve her zaman yapmayı sevdiği şekilde ellerini Nico'nun saçlarına daldırdı. Nico ise yüzünü Miranda'nın boynuna gömdü ve kollarını beline doladı. Miranda Nico'nun gözlerine baktı. Kıpkırmızıydı... Ve Miranda durmadı. Nico'nun soğuk dudaklarına uzandı. Küçücük bir öpücük verdi ona. Göz yaşları Nico'nun göğsüne damlıyordu. Miranda en sonunda geri çekildi ve Nico'nun kollarının verdiği sıcaklık kayboldu.

''Seni sevmeyi asla bırakmayacağım'' dedi Nico ve kapıya doğru ilerledi.

   Miranda ise koltuğa geri oturdu. Son on yıldır yaptığı gibi sadece göz yaşlarının akıp gitmesini ve ayakkabısının ucuna damlamasını izledi...

 Hikayeyi Yazan: @Psikopat-Demigod

 

Hermes'in Kızı || Röportaj KitabıWhere stories live. Discover now