Fotoğraflar

921 52 14
                                    

(Medya, pencere önü hali)

-Miranda-

   Elindeki çakmağın metal kısmını sağ elinin baş parmağıyla ovuşturuyordu. Çakmak, iki parmağının arasında takla atıyordu. Kulübenin ahşap zeminine, sırtı ranzalara dönük bir şekilde pencerenin önünde dizlerinin üzerine çökmüştü. İçeriyi az ve loş aydınlatan o ışığa yakın olmak zorundaydı, ve bunun için yere çömelmesi gerekiyordu. 

    Derin, içten ve hafif titreyerek bir nefes aldı. Soğuk bir sabah yeni yeni başlamak üzereydi, üstelik diğerlerini uyandırmadan bu işi halletmek istiyordu. Gözlerini kapattı, ve neredeyse retinasının boğucu hava nedeniyle kurumak üzere olduğunu fark etti. Hafifçe yutkunup tekrar gözlerini açtı. İyi hissetmiyordu, ama kötü de değil. Ne hissettiğini bilmiyordu, adeta boş sayılırdı... Düzgün düşünemiyordu. Birkaç saattir yaptığı tek şey olan fotoğraflara bakma eylemini tekrar gösterdi.

''Biliyorsun, sana bunu yapma diyecek olan son insanım'' dedi bir ses, o herkesin uyuduğunu düşünürken.

''Dany'' Miranda arkasını dönmeden yarım bir şekilde sırıttı. Daniella'nın sol yandaki üçüncü ranzanın üst katından, hafif bollaşmış iki saç örgüsünü geriye atıp öne eğilerek kendisini izlediğini çıkardığı seslerden biliyordu. 

''Sence de çok klasik değil mi? Depresyona giren genç kız tüm fotoğrafları yakar filan...'' dedi Daniella, sohbet edermiş gibi. 

''Fotoğrafları istemiyorum''

''Fotoğrafları değil, kızım'' Daniella ciddileşti. ''Onu görmek istemiyorsun'' dedi pikesini üzerinden yavaşça kaldırırken.

''Hayır, sadece artık paylaştığımız bir şey kalmasın istiyorum'' Miranda, kano gölündeki iskelede çekilmiş bir fotoğrafı ucundan tutup omzunun üstünden geriye salladı. ''Ama bak, bu fotoğraftaki kareyi paylaşıyoruz...''

    Daniella sessiz adımlarla kız kardeşinin yanına, dizleri üzerine çömeldi. Fotoğrafı yavaşça elinden çekip bir süre baktı. Nico ve Miranda... Siyah saçları dağınık, giysileri pespaye, her zaman gözlerinin altı biraz çökmüş olan çocuklar... Fotoğrafta ikisi de orta parmağını kaldırmıştı ve alışagelmişin dışında gülüyorlardı. Daniella mutlu olduklarını fotoğraftan da olsa anlamıştı.

    Daniella uzun uzun fotoğrafa bakınca Miranda da sessizce iç çekti ve buruk bir şekilde gülümsedi. 

''İlk dövmemi yaptırdığım gündü...'' dedi kısık bir sesle, bir süre sonra. ''O sıralar Manhattan'ın ortasındaki alt barlardan birine gidiyorduk. Dövmeyi orada yaptırmıştım''

    Bileğindeki yarım düzine bilekliği çekiştirip yara izlerinin altındaki siyah figürü işaret etti. ''Gözleri yıldız şeklinde olan sevimli bir kurukafa...'' Ardından kıkırdadı. ''Biliyorum, bu çok saçmaydı. Ama o zaman hoşuma gitmişti...'' 

    Bilekliklerini tekrar aynı şekilde sıkılaştırıp yara izlerinin üzerini kapattı. Daniella bu konu hakkında susması gerektiğine karar verdi, yaraları sormak istemiyordu. Çünkü Miranda'nın bir şey anlatacağını sanmıyordu. Bu, boşa kürek çekmekti...

''Anlat bana'' dedi içten bir sesle. ''Sonra?''

''Sonra... Her zamanki viskiler ve tekilalar...'' Gözleri bir yere dalmış gibiydi.

''Miranda se-...''

''Dövme yapılırken diğer elimi tutmuştu'' dedi aniden. Dişlerini birbirine bastırdı. ''Eddie'ye, dövmeyi hep bu eleman yapardı, canımı acıtırsa çok kötü şeyler olacağını söylemişti'' Hafifçe yutkundu ve bakışlarını başka yere çevirdi.

''Onu özlüyor musun?''

''Güzel günlerdi...'' dedi omuz silkerek. ''Hayatı, her gün bu dünyadaki son dakikamızı yaşarmış gibi yaşadık. Yapmak istediğimiz her şeyi yaptık Daniella, her şeyi...''

    Bir süre ikisi de konuşmadı. Miranda diğerlerin yakında uyanacağını biliyordu ve hala yakması gereken bir koli fotoğrafı vardı. Daniella diğer çocuklardan farklı olarak bakıyordu. Muhtemelen bu konuşmayı Liz'le, Valerie'yle ya da Ronald'la yapamazdı. Çünkü onlar Miranda'yı dinlemekten daha fazlasını yapıyorlardı. Miranda'ya sarılıp teselli ediyor çünkü, ona acıyorlardı. Miranda bundan nefret etmeye başlamıştı. Fakat Daniella'nın sadece dinlediğine emindi. Ona sarılmayacaktı, bu çok daha iyiydi... 

    Daniella başka bir fotoğrafı aldı. Kış mevsimine ait bir kareydi. Miranda Hermes kulübesinin kapısının önünde, kurukafalı siyah kazağıyla duruyordu. Nico ise montunu ve eldivenlerini giymiş, dışarıda kıza yaptığı kardan adamı gösteriyordu. Sanki onu dışarı çağırmak istermiş gibi kolu hafifçe öne uzanıyordu ama Miranda kapı kolunu sıkıca tutuyordu. Daniella onun soğuktan hoşlanmadığını biliyordu.

''En kötü zaman diliminden bu...'' dedi Miranda hafifçe. ''Kış''

''Onun öldüğü kış mı?''

''Evet''

''Ah, tanrılarım...''

    Miranda gözlerini kapattı ve bir hemşire edasıyla parmağını dudaklarına götürüp burukça gülümsedi. 

''Bundan bahsetmende sakınca yok kardeşim...''

''Seni üzmek istemiyorum'' dedi Daniella bütün saflığıyla.

''Üzülmek bana göre değil'' dedi Miranda, hala sırıtıyordu. Gözlerini açmadan Daniella'nın bileğini yakaladığı gibi göğsüne bastırdı. ''Hissediyor musun?''

''Ne?''

''Orası boş. Bomboş. Hiçbir şey yok. Kan pompalayan, duygularımı konrtol eden saçma, gereksiz, siktiğim bir şey yok. Anlıyor musun Daniella? O yüzden üzülmüyorum''

''Seni zavallı şey...''

''Dostum bunu yaparsan diğerlerinden bir farkın kalmaz. Yapma şunu. Bana acıma''

    Çakmağı kot pantolonunun arka cebine sıkıştırdı ve hafifçe ayağa kalktı.

''Uyanacaklar. Hadi, kaldır kıçını''

''Nereye gidiyoruz?'' dedi Daniella şaşkınca.

''Hava aydınlanmadan, ormana. Hala şu fotoğrafları yakmalıyım...''


Hermes'in Kızı || Röportaj KitabıWhere stories live. Discover now