Bekle!

1K 83 27
                                    

-Miranda-

   Miranda alnından burnuna damlayan su damlalarını elinin tersiyle sildi. Bir yandan hala titriyordu. Gerçi bu yağmurlu ve buz gibi soğuk havada vücut sıcaklığını 36 derecede tutmak mümkün değildi, bu yüzden titremesi normaldi. Keşke yanında biri olsaydı, diye düşündü. Hayatı bu noktaya nasıl gelmişti?

  Sokağın karşı tarafına baktı. Çok geç kalmış olmalıydı. Sağanak yağmurun altında saatlerce durmak onun fikri değildi zaten. Yaşadığı küçük apartman dairesine bırakılan pusulanın eseriydi bu. Beyni, ona bunun aptallık olduğunu ve sıcak bir yere gidip uyumasını söylüyordu ama Miranda buna kulak asmıyordu. Son 48 saati uykusuz geçirmişti ve şu anda göz altı torbaları olduğundan daha da mordu. Saatlerce bu karanlık ara sokakta dikilip iç çamaşırına kadar ıslanmasının bir bedeli olmalıydı. Onu görmeden gitmeyecekti.

   Aslında on yıl önceye gidebilseydi, şu anda bu durumda hiç olmayacağını düşündü kendi kendine. Ağlamak için artık çok geçti. Miranda tekrar burnuna damlayan su damlalarını sildi. Ama bu kez nereden geldiğini bilmiyordu su damlalarının. Belki yağmur bulutundan damlamıştı, belki de kendi gözlerinden...

    Her ne kadar düşünmek istemese de sokak lambasının titrek ışığı altında boş boş dikilmek onu bir şeyler yapmaya zorluyordu. Bedeninin uyuştuğunu hissediyordu. Kendi kendine hareket etmek için zorlamamaya karar verdi. Ama, bir şeyler yapmazsa ister istemez tüm dikkati düşüncelerine kayıyordu. Sokakta su damlalarının birikintilere düşüşünden başka bir ses yoktu.

    Sanki bu sessiz sokak ona her şeyi tekrar hatırlatmak için elinden geleni yapıyordu. Miranda daha fazla karşı koyamayacağını hissetti. Sol omzunu yavaşça sokak lambasının direğine yasladı ve gözlerini kapattı. Gözlerini kapattığı anda düşünceleri zihnini ele geçirdi.

   Aslında Miranda, ona haksızlık ettiğini çok sonradan fark etmişti. Ona inanması gerekirken sırt çevirmişti. Oysa Nico olmasaydı Miranda şuan çoktan binbir türlü işkenceye maruz kalmış bir bez bebek leşi olacağını gayet iyi biliyordu şimdi. Evet, Miranda ona haksızlık etmişti, ama bilmiyordu ki. Miranda böyle olacağını bilseydi... Kesinlikle yapmayacağını düşündü.

   Kim gitmişti? Kim arkada bırakan, kim terk edilen olmuştu şimdi? Neden roller değişmişti? İkisi de birbirlerini bu kadar çok severken...

   İkisinin de hataları olmuştu ve bunları geride bırakmaları gerekirdi aslında. Evet, Miranda pişmandı ama o kadar berbat bir haldeydi ki bunu düşünmeye fırsatı bile olmuyordu. Skylar'ı bir daha hiç bulamamışlardı. Onu düşünüyordu. Travis intihar etmişti. Onu düşünüyordu. Leanna, sonsuza kadar o şekilde yaşamıştı. Onu düşünüyordu. Nyx tüm Melez Kampı'nı işgal etmiş, Olimpos'u düşürmüştü. Onu düşünüyordu. Melezler, ölmüştü. Bir kısmı hala kamptaydı, esir hayatı yaşıyorlardı. Bunları düşünüyordu. O kaçmıştı, kaçabilmişti. Nico'yla. Hermes Kulübesi'nin gizli tuttuğu geçit sayesinde... Düşünecek çok şey vardı, çünkü bir tek onlar kaçabilmiş ve geride kalmıştı. Ama Miranda bunları umursamıyordu bile. Şu anda sadece Nico'nun nerede olduğunu merak ediyordu...

   Zaten bu saate kadar burada beklemesinin nedenini de merak olarak yoruyordu ama gerçek bu değildi işte. Miranda, merak ettiği için beklemiyordu burada. Altı saat önce kaldığı apartman dairesinin giriş kapısının altından bir zarf atılmıştı kendisine. Notta sadece bu karanlık ara sokağın adresi vardı, ki o da şuanda buradaydı. Notta bunun dışında sadece dört kelime yazıyordu; Bu kez bekler misin?

   Ve Miranda da bekliyordu işte. Kimi beklediğini bile bilmiyordu. Sadece Nico olmasını istiyordu bu kişinin. Çünkü çok hırpalanmıştı, güçsüz düşmüştü. Nico'ya ihtiyacı vardı... Nico'nun kendisine son söyledi sözcük değil miydi zaten ''Bekle!''

---

''Beni aldatıyorsun!'' demişti o gece.

''Miranda, bana inanmalısın...'' demişti Nico. Sesini bir türlü aklından çıkaramıyordu.

''İnanmam için hiçbir sebep yok! Sen pisliğin tekisin! Diğerleri gibisin!'' diye bağırmıştı ağlamaya başladığında. Sonra, hızla kapıya doğru koşmuştu.

''Bekle!'' diye bağırmıştı Nico.

  Ve Miranda öylece çıkıp gitmişti. Her şeyi geride bıraktığını sanıyordu...

--- 

   Bunu yaptığı için kendisine o kadar çok kızmıştı ki Miranda. O zamanlar bilmiyordu ki gerçekleri. Nico'ya inanmalıydı. Beklemeliydi. Ama gerçeği öğrendiğinde çok geç kaldığını fark etti. Kat Morgan, ona bez bebeği getirip yakmasını söylediğinde resmen beyni durmuştu. Ona inanmadığı için çok zarar vermişti kendisine...

''Ben bilseydim...'' diye fısıldadı karanlık sokağa doğru. Hala düşüncelerinden sıyrılamamıştı.

   Gözleri hala kapalıydı ve bacakları artık onu taşıyamayacak kadar güçsüzleşmişti. Bu yüzden sırtını yasladığı lamba direği boyunca yavaşça aşağı kayarak zemine çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. Bütün vücudu berbat bir haldeydi. Nico gittiğinden beri böyleydi. Bütün kasları soğuğun etkisiyle felç olmuş gibiydi. Canı acıyordu. Ama o şu anda bunu umursamıyordu.

   Farklı duygular içindeydi. Bedeni ve ruhu, hiç bu kadar sarsılmamıştı daha önce. Dokunduğu siyah saçları özlemişti. Nico'nun giydiği kurukafalı tişörtleri, kokusunu, sesini, kendisine dokunuşunu, varlığını bile özlemişti Miranda.

''Ben bilseydim...'' diye fısıldadı tekrar Miranda.

   Aslında hiçbir cevap beklemiyordu ama karanlığın içinden birisi cevapladı onu.

''Bilseydin bekler miydin?'' dedi.

    Miranda yavaşça kafasını kaldırdı. Bu, cidden onun sesi miydi? Sokağın karşı tarafındaki karanlık küme şeklinde hareket etti. Bir saniye sonra önündeydi. Baş ucunda ona bakıyordu. Gözleri doldu birden.

''Evet, beklerdim'' diye fısıldadı kırık ve güçsüz çıkan bir sesle.

   Nico tanıştığı ilk günkü gibi baktı Miranda'ya. Hades masasına oturan küçük kızdı o, aşık olduğu kız...Yanına oturdu ve onu kollarıyla sardı. Çok üşümüştü. Üşüdüğünü biliyordu, kediler pek soğuğu sevmezdi...

Hikayeyi Yazan: Wattpad'a Üye Değil...

Hermes'in Kızı || Röportaj KitabıWhere stories live. Discover now