Bölüm 14

802 128 206
                                    

"I knew you would discover my secret in the end,
there is just no fooling you, my Lord."

Bölüm 14

Rüya mıydı? Yoksa zaman, mekân, evren... ne kadar portal varsa hepsi aynı anda açılarak Merlin'i hayalini kurduğu bir yere mi götürmüştü? Arthur'un sorusu evrenin tam da bu noktası için çok kabul edilebilir değildi. Ancak Merlin'in hayali ya da rüyası olabilirdi.

Tıpkı Arthur'un kafasında olduğu gibi Merlin'in de kafasında çok fazla ses vardı; ancak o anda hiçbir düzeni olmadan atan kalp atışlarının sesi her şeyi bastıracak kadar yüksekti. Aradan seçebildiği düşüncelerine göre Arthur'un bunu istemesi çok saçma ve gerçek dışıydı. Yine de Merlin'in cevap vermemesinin sebebi bu değildi. Arthur sorduğu anda bütün kalbiyle kabul etmiş olmasıydı.

Dile getirmek zorunda mıydı?

Merlin cevap veremedi. Kendi zamanlarının hazırcevap Merlin'i, bir zamanların yüce büyücüsü, birilerinin tanıdığı en bilge kişi... söyleyecek hiçbir şey bulamadı.

Arthur, bakışları Merlin'in gözleriyle dudakları arasında gidip gelirken, "Sessizliğini evet olarak kabul ediyorum," diye mırıldandı.

Merlin yanlışlıkla zamanı yavaşlattığını düşündü. Çünkü Arthur'un dudaklarıyla buluşana kadar geçen saniyeler o kadar uzun hissettirmişti ki; henüz öpmediği dudakların özlemiyle yanıyordu. Onu öpmezse ölecek gibiydi.

Sonunda dudakları buluştu ve ölümün kıyısından dönerek yaşama sıkıca tutundu Merlin.

Arthur'un o ilk, minik teması ikisini de bambaşka bir evrene taşıdı. Orada krallık yoktu. Büyü yoktu. Statü farkları, ön yargılar, kafa karışıklıkları, öfke... hiçbiri yoktu. Orada yalnızca huzur vardı. Sonunda kavuşmayla taçlandırılan özlem vardı.

İlk temasın sıcaklığını şaşkın bir heyecanla karşılayan dudaklar aralandığında, Merlin'in yüzünü iki eliyle kavradı Arthur.

Tutku vardı.

Merlin o anda bütün mantığını bir kenara bırakmış, öpücüğe bütün benliğiyle karşılık vererek derinleşmesine neden olmuştu. O anda ayakta durmak dahi o kadar zordu ki; elleriyle Arthur'un kollarını sıkıca kavramıştı. Sadece dakikalar önce zihnini dolduran kalbinin sesi artık yoktu. Onu etkileyebilecek bütün sesler, bütün düşünceler ve bütün karmaşa kaybolmuştu.

Aşk vardı.

Arthur sonunda zihnindeki sesleri susturmayı başarmıştı. Onun dudaklarında soluklandığı her saniye, ona beslediği kırgınlıktan ve öfkeden parçaları alıp yok ediyordu. Ona yalan söyleyen, güvenmeyen ya da ondan sırlar saklayan Merlin'den geriye bir şey kalmamıştı. Öfkelendiren Merlin ya da ona öfkelenen Arthur yoktu.

Birbirinde huzur bulan iki adam vardı.

Ve o iki adam birbirlerinden ayrılarak huzuru dağıttıklarında, duygusal olarak darmadağınlardı.

Artık kafa karışıklığı vardı. Açıklanamayacak hisler, cevaplanamayacak sorular... Dile getirmeye dahi çekinecekleri düşünceleri vardı şimdi.

Nefeslerini hâlâ birbirlerinin dudaklarında hissedecek kadar yakındı yüzleri. Arthur'un bakışları Merlin'in gözlerinde sabitti. Merlin ise elinde olmadan bakışlarını kaçırıyordu. Onun bir şeyler söylemesini beklerken ellerini kollarından çekmişti. Arthur'un elleri ise hâlâ Merlin'in yüzündeydi.

"Merlin," diye fısıldayarak bir anlığına da olsa bakışlarını yakaladı Merlin'in. O anda söylemeyi planladığı her şey uçup gitti. Alnını alnına yaslayıp gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı.

Where Hearts Die | MerthurWhere stories live. Discover now