35

1.5K 134 162
                                    

bölüm müziği: la rosa enflorece

|Cehennem Kelebeğinin Dansı

Zamanın hiç geçmediği anlar olurdu. Öldüresiye dövüldüğüm o anlarda dahi zamanın bu denli durduğunu hatırlamıyordum. Sahi ben tam olarak neyi biliyordum, gerçekte ben kimdim? Yıllarca özlemini ve yasını tuttuğum asıl ailem kimdi, ben tam olarak nasıl bir suç işlemiştim?

Yerin onlarca katında sefaletin can bulduğu bu topraklara hükmeden Lord bana neden merhametle bakıyordu, binbir canın yok olduğu kan kırmızısı harelerinde nasıl olur da bana karşı merhamet dolu bir bakış yer bulabilirdi?

Yalnız olduğumuzu düşündüğüm kan kokan bu karanlık yerde şimdilerde yüzlerce beden görüyordum... Tüm gözler üzerimdeydi öyle ki Lord'un bana yaklaştığını elini omzuma götürene dek fark etmemiştim. Ateşten farksız parmakları omzumu sıkarken dudaklarını kıpırdamatmasa dahi benimle konuşuyordu. Sesi öylesine net ve pürüzsüzdü ki kafayı yediğimi hissediyordum. Beynimin içerisinde yüzlerce kemirgen gerçek ve hayal arasındaki o çizgiyi yok ediyordu.

Ben gerçekten kimdim?

''Hazır olmadığın gerçekler Jeongguk... Şimdi beni tıpkı herkes gibi Lord'un olarak görmeyi yeğlemez miydin?''

Nefesim ciğerlerimde tıkanmış can çekişirken saniyeler öncesinde gördüğüm görüntünün gerçek olmadığına inanmak istiyordum fakat her şey tamamlanmış gibiydi.

Yüreğimde hissettiğim dayanılmaz acının asıl sahibi beni uyandırmaktan geri durmadı. Telaşla yatağımdan fırlamıştım. Ne anlatacağımı, ona nasıl yaklaşacağımı bilmeden büyük bir korkuyla ona koşuyordum. Taehyung... Taehyung benim kim olduğumu öğrenmiş olmalıydı.

O anlarda peşime takılan askerlerin dahi farkında olmadan koşuyordum, tek isteğim onu görebilmek ve acısını dindirebilmekti.

Ve benim için ne denli acı verici olursa olsun ben eşimi nerede bulacağımı biliyordum.

Kapıdan çıkmam ve mezarlığa ulaşmam öylesine hızlıydı ki ciğerlerimin korku ve endişeyle patlayacağını hissediyordum. Taehyung'un acısı kalbimi öylesine sıkıyordu ki, bedenini mezarlığın başında dururken ve bana öylece bakarken görmem dahi içime su serpmemişti.

Gözlerinde biraz olsun merhamet aramıştım, hak ediyor muydum bilmesem de.

''Jeongguk...''

Sesindeki öfke ve hayal kırıklığı neyin habericisiydi bilememiştim  fakat anlayacağım tek bir şey vardı ki kader kitabının bozulması dünyanın sonunu getirmeyecek yalnızca Lord'un biricik oğlunun öfke ve ihtiraslarının vahşetini  yaşatacaktı bu şehire ve ben olmaktan çok korktuğum kişinin ta kendisiydim. Şayet doğrular buysa ben kaderimdeki adamın eşini öldürmüştüm.

''Taehyung... Taehyung ben kimseyi öldüremem. Bunu sen de biliyorsun.''

Sen bir iblisin çocuğusun Jeongguk, sahiden istesen de iyi biri olailir miydin... Bitmeyen yanılgılar ve sesler kendi istediğim doğruları söylememe engel olamıyordu yine de. Ben kimseye bunu yapamazdım, hiçbir zaman böyle biri olmamıştım.

''Bize karşı bir oyun bu Taehyung, ben onu tanımıyorum bile!''

Taehyung'un gözlerinde keder ve acıdan başka bit şey görememek canımı öyle yakıyordu ki. Yanı başımda acılar içerisinde kıvranan eşime yardım eli uzatmaktan aciz yalnızca kendimi anlatmaya çalışıyordum. Aldığım nefes ciğerlerimi parçalıyor, yine de yeteri kadar anlatamıyordum kendimi.

''Ben- kimseye bir şey yapmadım diyorum- Taehyung ben hiçbir şey bilmiyorum!''

Dudaklarım yalanı zikrederken ne de kendimden emindim... İyi biri olmalıydım ben, Taehyung'a yaraşırı da bu olurdu. Yine de yaşanmış olan hiçbir gerçeğe değiştirmeye gücüm yetmedi. Ben her zaman olmayı istediğim kişi gibi davranmış yine de olamamıştım.

wanderlust 'tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin