18, sevgilime iyi bak

889 140 181
                                    

Mendillerinizi hazırların ballarım

keyifli okumalarrr, tabii ne kadar keyifli olursa

Oy sınırı: 65, yorum sınırı: 70

-

timeskip: yok

Sevgilisinin arkasına bile bakmadan çekip gitmesiyle öylece bakakalmıştı Hyunjin, böyle başlasın istemiyordu ama bir düşününce böylesi daha iyi olacaktı belki de.

"Kırgın kalbini onaramayacağım için özür dilerim güzelim, dönünce tüm kırıklarından öpeceğim." dedi içinden Hyunjin.

Kalbi durmuş gibiydi o esnada Felix'in, Hyunjin'in abisiyle olan konuşmalarından pek bir şey duymamıştı dediği gibi. Biliyordu, her zamanki gibi suçlunun abisi olduğunun farkındaydı ama bu kez olay çıksın istemiyordu Felix. Yanlış kişiye patladığının farkındaydı ve pişmandı ama yine de, Hyunjin'e bir süre kafa dinlemek istediğini söylemişti. Haksız da sayılmazdı.

Gözünden bir damla düşmüştü yere, birazdan gelecek olan ve ardı arkası kesilmeyecek olan yaşların habercisiydi bunlar.

"Neden, neden bir kez olsun işler istediğim gibi gitmiyor?" odasına girdiyle yere yığıldı ağlayarak, kalkmaya tenezzül bile etmedi. Kendini bıraktığı yerde ağlamaya devam etti, sessiz sessiz hıçkırıyordu.

"Sikeyim, gerçekten." küçüklük anıları buldu gözlerini. Silik silik olsalar da gerçeklerdi, hepsi yaşanmıştı. Bir küçük çocuk için yaşadıkları çok fazla değil miydi? Büyüdükçe geçer dese de yaş alıyordu ama hiçbir şeyin geçtiği yoktu. Yine, hiçbir şey istediği gibi gitmiyordu falat bütün bunlar Hyunjin'in tarafından da enkazda kalmak gibiydi.

Kalbindeki sızı öyle acıtıyordu ki, sevgisinin zarar görmesinden korkuyordu.

Kapıya tıklattı bir süre, abisi içerden "Kimsin?" diye sorsa da ses edemedi. Bir süre öylece dikilirken kapıyı açtı abisi, Hyunjin'in hiçbir şey demeden sarılıp omzunda ağlamasını beklemiyordu Seokjin.

"Hyunjin, ne oldu sana abiciğim?" diye sordu saçlarını okşarken.

"Abi, her şey boka sardı. Kayboldum ve tek kaçışım var ama istemiyorum. Kalbim atmaktan yoruldu."

İçeri girdiklerinde bir dal sigara uzattı Seokjin, Amerikan mutfağın önündeki deri koltuğa oturup sessizce beklediler bir süre. Ardından, "Dökül bakalım." dedi Seokjin tok sesiyle.

"Felix..." diyebildi sadece, ardına dizmek istediği milyonlarda kelime çıkamıyor ve boğazında düğümleniyordu. "Onu bırakmam gerekiyor abi."

Zaten bu tarz bir şey duymayı bekliyordu Seokjin, kardeşini dizlerine yatırdı ve saçlarını okşarken konuşmaya başladı.

"Bütün bu belirsizlikten kaçmak istiyorsun değil mi?"

Cevap vermek için kafasını olumlu anlamda sallamakla yetindi.

"Peki, ne yapacağını biliyor musun? Düşünüp tanışmadan hareket edersen her şeyi daha da beter edersin sadece."

"Bir süredir bunun hakkında kafa yoruyorum, ne yapmam gerektiğini biliyorum ama yapacak gücü kendimde bulamıyorum."

Seokjin sormak yerine kendi kendine anlatmasını bekledi, öyle de oldu. Çok geçmeden Hyunjin dizlerinden kalkıp "Ben Amerika'ya döneceğim abi." dedi.

"Ne?"

Abisi böyle bir şey duymayı beklemiyordu, haliyle şaşkındı. Böyle bir hamle yapacak olması içinde bulunduğu şu durumda oldukça cesaret isteyen bir şeydi, resmen kaçacaktı.

"Doğru duydun, Yoongi Hyung'un pistine gideceğim. Merak etme, ben her şeyi planladım. Sana da her şeyi detaylıca aktaracağım ama bir isteğim var abi, sadece bir isteğim..." durdu ve abisinin gözlerinin içine baktı, nefes verip "Sevgilime iyi bak tamam mı abi? Kendini arkamdan harap etmesin, mental olarak iyi hissetmeyecek olduğu zaten kesin ama lütfen benim yerime bakın ona. Enkaza dönmesi isteyeceğim son şey bile değil"

-

Gecenin ilerleyen saatlerinde şişmiş gözleriyle uyandı Felix, dışardan oldukça yüksek sesler geliyordu ve henüz birkaç saat önce kavga ettiği sevgilisi de ortada yoktu. Araları bozuk olsa da merak ediyordu elbette. Ortamdaki gergin hava içini tedirgin ederken Seokjin'in ağladığını gördü, hatta herkes ağlıyordu.

Eşi Namjoon'un göğsüne yaslanmış bir şekilde ağlayan Seokjin'in yanına gitti.

"Hyung, ne oluyor? Hyunjin nerede?" diye sordu.

"Felix..." durup yutkundu, ne diyeceğini bilemediğinden sözcükler boğazında düğüm düğüm olmuşken devam etti, "Hyunjin..." diyip durdu tekrardan.

"Hyung, ne olduğunu açık açık söyler misin? Korkmaya başlıyorum." diyip sesini yükseltti birazdan duyacaklarından habersiz.

"O... O öldü Felix. Kardeşim öldü!"

Hyunjin ölmüştü.

"Ne?"

Histerik bir şekilde gülmeye başladı Felix, tüm bunlar bir şaka gibi geliyordu.

"Komik değil, onu affetmem için oyun oynamanıza gerek yok. Affettim bile ben, söylesenize sevgilim nerede?" diye bağırdı, hatta gürledi.

"Kaza yapıp öldü Felix! Kardeşim öldü benim."

Takılmış gibi aynı şeyleri tekrarlıyordu.

O an tüm dünyası başına yıkıldı Felix'in.

"Tamam Felix, bu kadar uyku yeter. Uyan artık." diyip kendini tokatladı ve anın gerçekliğini sorguladı fakat bütün bunlar gerçekti.

"Hyunjin..." dizlerinin üzerine yıkıldı.

"Sevgilim öldü." diyip daldı uzaklara, ağlayamıyordu bile.

"Hepsi benim yüzümden, ona çıkıştım diye oldu tüm bunlar. Katilim ben, sevgilimin katili." diyip ağlamaya başladı, hüngür hüngür ağlıyordu. Biraz daha ağlasa göz yaşları sele dönüşecekti resmen.

Elinde tuttuğu fotoğrafı Felix'e uzattı Namjoon.

"Bu senin olmalı, Hyunjin'in cüzdanından çıkan tek şey. Diğer her şey tanınamayacak hâlde. Bu fotoğraf da, yanılmıyorsam 30. yıl kutlamasına ait. Dansınızdan."

Fotoğrafı nazikçe eline aldı Felix, zarar görmesinden korkuyordu.

Aklına gelen anılarla gözlerinden akan yaşlara bir yenisi eklendi, artık ona haramdı geceler.

"Ben, sevgilimin katiliyim."

-
Final.

ŞAKA LAN
final falan değil

kızmayın bana bu başından beri planladığım bir şeydi, aklıma esti diye değil böyle olması gerekiyordu ki size bunun sinyallerini başından beri veriyordum.

Bahsettiğim kaos'a hoş geldiniz

Keyifli okumalar çünkü fic tekrardan başlıyor 😽

Öpüyorumm, diğer bölümde görüşelimm

Oy sınırı: 65, yorum sınırı: 70

120224/min

root the gas ✓Where stories live. Discover now